DİL YAREMİZ

Dil; insanların birbirleriyle konuşup anlaşabileceği en önemli uzvudur. Bu özelliği sebebiyle dile lisan denmektedir. İnsanların dilin ...


Dil; insanların birbirleriyle konuşup anlaşabileceği en önemli uzvudur. Bu özelliği sebebiyle dile lisan denmektedir. İnsanların dilin dışında anlaşabileceği, diğer uzuvları da mevcuttur. Bizler, buna vücut dili demekteyiz. Halimizle, tavrımızla, oturuşumuzla, kalkışımızla karşımızdakine mesajlar verebilmekteyiz. Yine dil; gönül ve yürek anlamında da kullanılabilmektedir. Ziya paşa bir terkibi bendinde, bu durumu şöyle izah etmektedir.
“Dil vermem ol dildare ki, ağyar eli değmiş,
Pecmurde olmuş gülden letafet mi beklenir.” Demek istemiş ki, “gönül vermem o gönül verilecek kişiye ki, başkalarının eli değmiştir. Örselenmiş gülde güzellik beklenmez”.
Milletlerin varlığına delalet eden en önemli emare, dildir. Dilin zenginliği, dilin yaygınlığı, konuşuluyor olması, o milletin gücünü ve yaşama iradesini göstermektedir. Bir milletin, yaşadığı coğrafyada egemenliğini dili pekiştirir. Hükümranlık hakkının tanınması, dilin konuşuluyor olması ile doğrudan alakalıdır. Kültürlerin yaşaması da, dile bağlıdır. Yaşantı yoluyla elde ettiği maddi ve manevi değerlerini hayatında yer ediş şekli de diline bağlıdır. Hatta milletler ailesinde haklı bir yer alabilmek, dilimiz ile kültür değerlerimizi yeterli ve anlaşılır bir ölçüde anlatabilmemize bağlıdır.
Anonim bir özdeyişimiz vardır. “İnsanda dilince değişir kader, ya yurda baş olur, ya başı gider.” Yani dil; insan hayatının belirleyici bir unsurudur.
Beş bin yıllık devlet geleneğimizde, göze çarpan en önemli husus, dilimizi gidebildiğimiz her yere taşımış olmamıza rağmen, bir başkasının onu kullanmak zorunda bırakmamışız. Tamamen rızaya bırakmışız. Bu durum bizim insani hasletimizdir. Ancak başka dillere mensup olan ve aynı coğrafyaları paylaştığımız diğer milletler, egemen oldukları coğrafyalara önce dillerini yerleştirmek istemişlerdir. Hatta denilebilir ki, zorunlu olarak dillerini konuşturabilecek tedbirleri almaktan kaçınılmamıştır. Ancak millet hayatımızda, böyle bir uygulamaya rastlanılmadığı tarafsız ve adil düşünebilen her vicdan sahibi kabul etmektedir.
Ancak bize reva görülen uygulamalar hiçte böyle olmamıştır. Çinlilerde tutun Araplara, Acemlere, Ruslara, Sırplara, Almanlara, Yunanlılara ve hem hudut yaşadığımız diğer dillere ve milletlere…
Dünyanın en köklü dilleri olan Arapça ve Farsça ile asırlardan komşu olmamıza rağmen, dil yapımızı, etkisi altına aldıkları söylenemez. Ancak her dilde olduğu gibi birbirlerinden yararlanmışlardır. Bazen bu hususta dengeyi kaçırdığımız zamanlarda olmuştur. Ancak aynı din ve inanç atmosferinde olmamız, dini terminolojiyi ortak kullanmamızı zorunlu hale getirmiştir. Bu sayede, yeni bir medeniye dilinin oluştuğunu da ifade edebilmekteyiz. O dil de,“Osmanlı dilidir.”
Daha sonra Osmanlı devletinin gerileme ve çöküşü ile beraber, farklı bir dilin tesirine maruz kalmışız. Temeli Latince olan Fransızca, yani Fransız diline… Hem yapı hem estetik diyalektik bakımdan farklı bir dil… Uzun bir süre milletimize bu dilin güzelliği ekonomik, kültürel ve hayatımızda kazanımlarından bahsettiler. Hâlbuki o yargılar yersiz ve geçersiz bir durumda idi… Zira hayatı ancak “anne” dilimiz ve “ana” dilimizle öğrenmek ve anlamak mümkündür.
Yirminci asrın birinci çeyreğimden sonra da, almanca tutkumuz başladı. Şimdi ise İngilizce ile yatıp İngilizce ile kalkmaktayız.
Beş bin yıllık devlet dili durumunda olan ve bizim milletler ailesi içinde kalmamızı sağlayan dilimize baktığımızda, içler acısı durumda olduğumuz bir durumumuz görülmektedir. Zira dilimizi gölgeleyen İngilizce karşısında, teslim olmuş durumdayız. Üniversitelerimizden, adına “milli eğitim” dediğimiz bakanlığımıza kadar, müfredatımızın takibi dâhil İngilizce olması yönünde hayâsız bir mücadelenin içindedirler. Okul öncesinde, üniversiteye kadar, İngilizcenin eğitim müesseselerimiz üzerindeki baskısı, çocuklarımız ve gençlerimizin hayatı ve hayata dair bilmeleri gereken sosyal ve sayısal konuları öğrenememekte oldukları hakikati ortadadır.
Burada şunu ifade etmek gerekir. Bizler lisan öğrenmenin karşısında değiliz. Ancak sosyal ve tabii bilimlerin yasaları vardır. Bu yasalar bütün dillerde aynıdır. Yani iki kere iki, her dilde dört etmektedir. Yer çekimi kanunu da, suyun sakımı kanunu da… Hücrenin yapısına dair bilgilerde, her dilde aynıdır. Bu zorlamanın gerisinde, bir oyun olduğunu anlamamız gerekir. Millet öyle bir kumpasa alınmış ki, İngilizce sertifikası, üniversite diplomasından daha kıymetli bir pozisyondadır.
Duygu ve düşüncelerimizi anlatamaz haldeyiz. Baba-oğul aynı ailede birbirleriyle anlaşamaz durumdadırlar. Kuşaklar arasında iletişimsizlik yaratılmış. Hem de devlet eliyle… Radyo televizyon gazete ve dergiler, bu durumu taşıyıcıları konumundadırlar. Çevre baskısını bu kurumlar vasıtasıyla almaktayız. Millet hafızasının dumura uğraması için dilimizi unutturmak ve farklı iklimlerdeki düşünce ve duygularla beslenmek ve “kendimiz” olmaktan çıkmak hususunda, bu gidişata kimin dur diyeceği konusunda bir ışıkta gözükmemektedir.
Türk milletini, tüketici unsur haline gelerek, mutfak ile tuvalet arasına sıkıştırılmış duyguları olan, yüksek insani ve milli gayelerden uzak, hedefsiz, günü kurtarmaya çalışan bir nesil yetiştirilmek istenmektedir. Bu hususta ciddi mesafeler alındığı da, acı bir hakikattir.
Dil, milletlerin hafızasında kayıtlı olan şifrelerin ifade edilmesini sağlar. Hafızası kaybolmuş bir millet, geleceğini düşünmeden mahrum kalmış demektir.
Şimdilerde, milletimizi yaralayan, milli birliğimize kasteden bir durumu, devleti idare eden bugünkü kadroların siyasi hırsı yüzünden yaşamaktayız. O da, yeni bir dilin resmen devreye sokulmasıyla, (TRT 6 vasıtasıyla) ülkemizde tek dil, tek bayrak, tek devlet anlayışını çözmeye doğru bir adım atılmıştır. Bunun doğuracağı meseleleri göremeyenler, önümüzdeki yıllarda milletimizi nasıl bir belanın içine attıklarını göreceklerdir.
Analarımızın ak sütü kadar helal, bir o kadar temiz güzel Türkçemiz, yara almıştır. Dilimiz yalanmıştır.
Dilimize musallat olmuş İngilizceyi bir sisteme bağlı olarak ıslah edici bir noktaya çekemeden, TRT 6’nın Sorani Kürtçesini ülkemizde egemen kılmaya çalışması, millet hayatımıza ve anadilimizi büyük bir tehlikenin geleceğine işaretidir. Buna sebep olanlar, bilmelidir ki, dil yaramız kanamıştır. Millette bunun farkındadır.


YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: DİL YAREMİZ
DİL YAREMİZ
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtEha_T50qO_hjQr8R1kbmuvzxTPr2NvgDNZmttWEu7UavxCv_7s4XgtcU6559Bq2UVkUhT0h1uj_omalYqvxOOujE4mEWC-y4lVzhdqWeRmkHI8YzlidBKBiMVtcf4dFkC8BSGTc4w7M/s320/uygur.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtEha_T50qO_hjQr8R1kbmuvzxTPr2NvgDNZmttWEu7UavxCv_7s4XgtcU6559Bq2UVkUhT0h1uj_omalYqvxOOujE4mEWC-y4lVzhdqWeRmkHI8YzlidBKBiMVtcf4dFkC8BSGTc4w7M/s72-c/uygur.jpg
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2017/02/dil-yaremiz.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2017/02/dil-yaremiz.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu