Yakın tarihimizde, Papa II. Benedikt’in, ikinci milenyum için dünyaya verdiği mesajda, haçlı seferlerinin nihai hedefine hazırlanmakta ol...
Yakın tarihimizde, Papa II.
Benedikt’in, ikinci milenyum için dünyaya verdiği mesajda, haçlı seferlerinin
nihai hedefine hazırlanmakta olduğunun işareti idi… zira “birinci milenyumda
Avrupa ve Amerika Hıristiyanlaştırıldı. İkinci milenyumda ise, Afrika ve Asya
Hıristiyanlaşacaktır.” bunu dini ve milli duyarlılığı olanlar muhtelif
vesilelerle dile getirmelerine rağmen, özellikle İslam ülkelerindeki batı
kuklası idareciler, bunu “batı paranoyası” gibi yansıttılar. Hatta ülkemizde,
mevcut AKP iktidarı haçlı ruhunu ortaya koyan papazın heykelinin altında imza attı
ve bazı cemaat mensupları, papanın elini öperek; ona biat ettiler. Şimdilerde,
papanın sıcak himayelerindeler…
Ne garip tecellidir ki, birçok
cemaat lideri, ömürlerinin sonuna doğru batıya iltica ederek orada ölmüşlerdir.
Ne demeli! “kişi, sevdiği ile olmalı…
Haçlı zihniyeti, Müslümanlardan
rövanşı kesin bir zafer umarak kazanacağı inancıyla hareket etmektedir. İçerden
ve dışardan elde ettiği mevzilerle, İslam’ın tevhit akidesini yozlaştırıp,
İslam ittifakını ve ittihadını bozmuş görünmektedir. Vahdeti, yani birliği
kesrete, çokluğa, parçalara ayırmış, Müslümanları kavimlere, kavimleri aşiret
ve cemaatlere bölerek, nifak ve bozgunculuğun bütün oyunlarını oynamış ve ne
acıdır ki, mesafe kazanmıştır. Müslüman milletler birbirlerinin düşmanı
hükmünde, birbirleriyle boğazlaşmaktadırlar.
Müslüman milletlerin, üzerinde
yaşadıkları coğrafyalarda, yerüstü ve yeraltı zenginliklerin sahibi iken bu
kaynaklardan istifade edenler ise batı Hıristiyanları yani haçlılardır.
Müslümanlar ise yaşadıkları ülkelerinde “parya” hükmünde yaşamaktadırlar.
Zillet ve fukaralık, Müslümanları, sahip olmaları gereken izzet ve şereften
mahrum bırakmıştır.
Aslında 1912 yılında, ABD
başkanlarından Wilson; bu günkü durumu bir siyasi proje olarak, batının her
ülkesinde genç nesli idealize ederek onlara “ ülkü “ olarak sunmuştur. Birinci
aşamasında Avrupa içlerinde yaşayan Müslümanları, derdest ederek, katlederek
püskürtmeyi başardıktan sonra, projenin diğer kısımlarını belli periyotlarla
uyguladıklarını gözleyebiliyoruz. Kendi içlerinden çıkarıp Müslümanların başına
bela ettikleri İsrail’i destekleyerek, onlar eliyle Müslümanları zayıf düşürüp,
aralarındaki ihtilafları körükleyerek bu güne gelmişlerdir. Artık doğrudan
kendilerinin hamle yapacağı anın geldiğine hükmetmiş olacaklardırki; yenidünya
düzeninde bu bölgelerdeki coğrafi sınırların değiştirileceğinden açık açık
bahsedebilmektedirler. Küresel anlayış ile de, dünya milletler topluluklarının
desteğini sağlamak sureti ile Müslümanları tamamen yalnız bırakmışlardır.
1967 İsrail’in bölgede başlattığı
savaş sonrası Müslümanlar hep mevzi kaybetmişlerdir. 1974 Kıbrıs Harbini
müstesna tutarsak hep mağlubiyetimiz var haçlılara ki masa başında hala bu
olayın galibiyetini yaşayamamışız.
Dini ve milli düşünceleri “iğdiş”
edilmiş İslam milletleri inançlarını gereği olan “azimet” duygusundan uzak
yaşadıkları için, mücadelelerinde de bir kararlılık ve istikralı bir gidişat
görünmemektedir.
Sudan bölündü. Hıristiyanlar
zenginlik kaynaklarına doğrudan sahip oldular, Tunus, Cezayir Fas, keşmekeşlik
içinde, köklü devlet geleneği olan Mısır kaos yaşıyor, domino taşları gibi
sırayla ve ardaşık biçimde sırası gelen karışıklıkla gücünü kaybederken,
Haçlıların açık ve doğrudan hedefi olmaktadırlar. Sıranın kimde olduğu artık
pek önemli değildir. Zira yangın bir mecraya doğru yürüdüğünde önüne gelen her
şeyi yakmaktadır.
Amerika Birleşik Devletlerinin
menfaatlerini esas alan Büyük Orta Doğu planı işlerlik kazanmış görünüyor. Irak
ile başlayan süreçte zayıf kalan Müslüman ülkeleri, “sarı öküzü” feda ettikleri
gün kendileri de aynı akıbeti yaşayacaklarını bilmeliydiler.
Filistin, Irak ve Afganistan’da
ölen her Müslüman insanın vebali duyarsızlığımızın ve umarsızlığımızın bedeli
olmaktadır.
Zafer elde etmek, çok köklü
yatırım yapmayı gerektirir. Öncelikle, her ferdin, inandığı davaya idealize
olabilecek şekilde, kilitlenmesi gerekir. Aynı zamanda inandığı davanın
gereğini yerine geirmesi gerekir. Başarı kendiliğinden gelecektir. Bu durum
bizim için geçerli olmasına karşın, karşımızdakiler içinde geçerlidir. Davasın
azimetle yürütenler, mutlak başarılı olacaklardır. Haçlı zihniyeti bu yönde
bizden çok öndedir. Biz hala rotası belli olmayan gemiler gibi rüzgâr bekleyen
çaresizler hükmündeyiz.
Hâlbuki batıda, her dünyaya gelen
çocuk, Doğru Roma İmparatorluğunun inşa edileceği ideali ile
yetiştirilmektedir. Onun için kendilerini ya Richard veya Alleksander’ın
varisleri şeklinde yetişmeyi arzularlar. İş ve çalışma sahalarında ve
hayatlarında, itici kuvvet olarak, dünyaya hükmetme idealini nasıl bir strateji
ile hayata geçirebilirler endişesi ile yaşarlar. Yani Hıristiyan olarak kendi
davalarının ülkücü neferi olurlar.
Ya bizde ülkücüyüm demek, suçlu
olmak demektir, Ülkücü demek, itilmek, horlanmak demektir. Niçin böyle olduğu
ise yeterince aşikârdır. Çünkü ülkücüler, batı hegemonyasının
panzehirleridirler de ondan… Bu bahsi başka bir yazıda dile getireceğim.
Şimdi ateş yerine dönmüş Mısır’da
neler olacak, ya da nasıl bir seyir izlenecek herkesin merakla beklediği bir
cevaptır.
Hâlihazırda Hüsnü Mübarek ve ekibi,
tavsiye olacağı muhakkak görünmektedir. Peki, nasıl bir yönetim ve kimlerin
desteği ile yönetime gelecekleri hakkında bir işaret var mı? Mısır halkının
iradesi temsil edilecek şekilde bir demokratik yapı oluşabilmesi mümkün mü?
Yoksa yenidünya Düzencileri Emperyalist Küreselcilerin kuklaları mı bu yapıyı
belirleyecektir? Bu durum muhaldir. Ancak Büyük Orta Doğu Projesi kapsamında,
Haçlıların doğrudan yöneteceği bir yapı mı oluşacak bunu zaman gösterecektir.
Ancak Büyük Ortadoğu eş başkanı sıfatıyla Sayın Başbakanımızın Kamuoyuna bu
konuda efelenmeden açıklama yapması gerekir. Öyle üstü kapalı hikmet beklenen
bir açıklama sadece geçiştirme olacağını bilmelidir. Tıpkı, önce “Kürt açılımı,
sonra, demokratik açılım, en sonunda da halkın galeyanından ve siyasi
ikbalinden korktuğu için, Milli birlik açılım” demesine benzemesin.
Büyük Orta doğu projesi eş
başkanı Sayın Tayyip Erdoğan bu konuda ne buyurmaktadır? Merak ettiniz mi Hiç?
Öncelikle lâfazanlık yaptığını
muğlâk ifadelerle, geçiştirmeye çalıştığını, Mısır Devlet başkanına demokratik
öğütler verdiğini, halkın sesine kulak verilmesi gereğinden bahsetti. Aldığı
cevap ise şahsen beni üzdü. Zira “işlerimize burnunu sokma “gibi diplomatik
kaidelere riayet edilmeyen, birazda hakaret olan bir karşılık bulması, akabinde
cevabi bir ifadenin olmaması, hariciyenin duyarsızlığı değil mi?
Sen bunları yapabiliyor musun ki,
ona tavsiye ediyorsun. Yürüttüğün süreç tek parti ve tek adamlık değil midir?
Tek adamlık totaliter anlayışa götürdüğünü görmüyor musun? O halde Mısırda ve
diğer orta doğuda yapılanmalar gibi önce diktatörü meydana çıkarıp daha sonra
devirmiyorlar mı?
Bu olay Haçlı seferlerinin savaş
yöntemidir. Müslüman ülkelerdeki devlet adamları kılığındakiler ise “müstemleke
valileri” gibi durmaktadırlar. Uyguladıkları yöntemler eteksizleştirerek,
yenilerini allayıp pullayıp halka sunuyorlar. Zira toprak işgal etmenin pahalı
olduğu savaşlar yerine bu uygulama ile daha az masraf ve hiç insanının zayiatı
olmadan halletmek düşüncesindedirler.
El- Cezire televizyonunu
yönlendirme haberleriyle, sanki ABD hiç müdahil değilmiş gösterilmesi, basın ve
medyanın yönlendirmeleri hangi boyutta sürdürüldüğünü anlamamız bakımından çok
önem arz etmektedir.
Hâsılı, bu süreç, haçlı
seferlerinin günümüzde sürdürülen şeklidir. Mısır halkının yaklaşık çeyrek
asırdır ABD’nin müttefik durumunda olan Hüsnü Mübarekle sürdürdüğü bu rezil
yönetimin, artık yürüyemeyeceği anlaşılması, içerde partner değişikliği
şeklinde algılanmalıdır. AKP ve Tayyip Erdoğan ise, bu durumdan nemalanmak
suretiyle kendilerini sureti haktan gösterme çabalarından başkası değil.
Ülkemizde sürdürülen politikaların ve geliştirilmeye çalışılan siyasi
şahsiyetler hep bu minval üzere olmadı mı? Esamileri okunmayan siyasi liderlere
baksınlar, politika mezarlığında sıra beklemektedirler.
Uyanmalı, haçlının bu son
hamlesini boşa çıkarmalıyız. Yoksa bir daha müdahale şansımız olmayabilir.
Yenidünya düzeni ve küresel siyaset,
paylaşımda, petrolün tasarrufunu ABD’ye, doğal gaz’ın tasarrufunu Rusya’ya
bırakmıştır. Bütün gelişmeler bu durumun meşruiyetine ve işlerliğine dönüktür.
Ama bu durumu milli endişesi olmayanlar anlayamayacaktır. Belki de bilerek buna
zemin hazırlamaktadırlar. Çünkü hangi cepheyi temsil ettikleri belli
değildir.
YORUMLAR