Hz. Ebu Bekir’e ait olduğunu bildiğimiz; “anında karar zaferdir.” Özdeyişi bu günkü milletlerin hedeflerine ulaşmalarında, göz önünde bul...
Hz. Ebu Bekir’e ait olduğunu
bildiğimiz; “anında karar zaferdir.” Özdeyişi bu günkü milletlerin hedeflerine
ulaşmalarında, göz önünde bulundurdukları önemli bir husustur. Zira hadiseleri
tam vaktinde kavramak, mevzi kazanmaktır. Bu sebeple dünyanın bu günkü toplu
durumu ve Türk Milletinin yaşadığı coğrafyalardaki sosyo ekonomik ve sosyo
kültürel durumlarına uygun yeni bir yol haritasını, organize olma imkânı var
olan Türk Milliyetçileri ve Türkiye Cumhuriyeti devleti görünmektedir. Onun
için milli stratejiyi tespit etmekte, yürütmekte bizim işimiz ve gayemiz
olmalıdır. Aslında Milli Mefkûremizin temel umdelerinden birinin “Ülkücülük”
olması da bu sebepledir.
Böyle zor, karmaşık, cesaret ve fedakârlık
isteyen bir hususu, temeli; sağlam bir iman ve Milliyet Şuuru olan yüksek ve
yüce duygulara sahip insanlarla başarılabilir. Bunun içindir ki, ilk hedef
ülkemizin meri hukuk sistemi ve örfi durumundan idealist ve ülkücü bir kuşağın
oluşumunu sağlayacak bir siyasi hareketin demokratik teamüllere bağlı kalarak
iktidara taşımak olmalıdır.
Milliyet şuuru, sürekli dinamik
yaşamayı gerektirir. Milliyet şuuruna
sahip insanların, statik bir hayatı tercih etmeleri, mevziiyi bir başka dinamik
olguya bırakmaları anlamına gelir. Bu durum ise, milli hedeflere varmanın
önünde en büyük engel teşkil etmektedir.
Peki, milliyet şuuru nedir?
Milliyet Şuuru; Milleti meydana
getiren sosyal, siyasal, kültürel, tarihi, ekonomik, dini, insani, politik
faktörleri bilerek, hayatında bir değerler bütünü olarak yaşamayı
hedeflemektir. Onu, aynı değerler bütünü içinde yaşayan Millete (topluma)
sunmaktır. Şuur, “farkındalık” olarak ifade etmektedirler. Yani milliyet
duygusunu meydana getiren temel faktörlerin farkındalık içinde yaşayıp
yaşatılması, milliyet şuuru olarak anlaşılmalıdır.
Küresel emperyalizmin yarattığı
kültürel dezenformasyon (bilgi çarpıtması) anaforunda, bu değerlerin ne olduğu
hususu, genç kuşaklarımız bu duygudan
uzak yetiştirilmektedirler. Yeni kuşaklara detaylı olarak izahı gerekmektedir.
İletişim teknolojisi, baş
döndürücü bir hızla gelişme kaydettiği herkesçe bilinen bir hakikattir. Bu gelişme,
dünyayı büyük bir köy haline getirmiştir. Hayatı hak ederek yaşayabilmek,
hayatın gereklerinin farkında olmaya bağlı olduğu şartı ortadadır.
Asya ve Avrupa’nın birçok
bölgesini kapsamına alan geniş bir coğrafya da, aynı değerler sistemi içinde
yaşayan, dünya nüfusunun yaşlanmasına rağmen çok genç ve dinamik bir nüfusun
varlığı avantaj olarak karşımızdadır. Bu yapı tabii olarak hinterlandındaki
insanlarla diyalogu ve beraberinde siyasal bir olguyu getirmeye zorlayacaktır.
Konjonktür olarak böyle bir potansiyelin varlığı, küresel güçlerin
dikkatlerinden kaçmamaktadır. Bu gün ülkemizin içinde olduğu birçok dış
müdahaleler neticesinde oluşan sosyal ve ekonomik çalkantının asıl sebebini
oluşturmaktadır.
Bölücü terör örgütünün
finansörleri ve lojistik desteğini sağlayan dış unsurların asıl gayesi de,
merkezini ülkemizin oluşturacağı bir bölgesel güç unsurunu oluşturmamaktır.
Bu meyanda, küresel güçlerin
içerdeki tezgâhladıkları oyunu çok iyi fark eden ve son derce sağlıklı yöneten
milliyetçi şuura sahip siyasetçiler, içerde oluşan bunca tahrik unsuruna
rağmen, genel bir kargaşa ortamına zemin hazırlayacak provakatif oyunlara
gelmemişlerdir. Bu hal, ülkemiz için hedefe giden yolda, ağır gitse de sağlıklı
bir zeminin oluşturulacağını müjdelemektedir. Ülkücülerin; 2023 yılının hedef
olarak Türk devletinin yıldızının parlayacağı bir merhale olacağı ile ilgili
çalışmaları, bunu göstermek adına çok önemlidir.
Ulu Türkistan’dan, Bosna’ya,
Çuvaşistan’dan Yemen’e, aynı hamurun mayasından oluşmuş millet ve
toplulukların, ortak idealleri olan ve çok geniş bir coğrafyayı temsil ettiği
bir hakikattir. Bu perspektiften hadiseye bakan ve bu gün fiilen devlet yöneten,
Türkmenistan devlet başkanından başka da bunu izah veya ima eden cesaretli bir
Devlet yetkilisi yoktur. Bu olmayacağı anlamına gelmez. Bir an, bin dokuz yüz seksen
öncesinde, Ulu Türkistan Türklüğünü romantizm olarak görenler, bu gün neden
böyle bir dünyaya açılabilmenin tedbirlerinin alınmadığını dile getirmektedir. Hâlbuki
milliyet şuuru sahiplerinin böyle bir iddiaları olması sebebiyle, “Turancılık”
suçlaması ile cezalandırılmalarına sebep olduklarını da bilmekteyiz.
Sovyetlerin dağılması ile
birlikte tek kutuplu hale gelen dünya, vahşi kapitalizmin doymak bilmez
iştahını daha da kabartmıştır. Bu sebeple Sovyetlerden boşalan hâkimiyet
alanlarını, hızlı bir şekilde doldurmaya çalışan ABD, bütün hızıyla
Türkistan’daki Türk illerinde varlığını hissettirmeye başladı. Sovyet
emperyalizminden kurtulmaya çalışırken, kendilerini yenidünya düzeni dedikleri
siyasal proje ekseninde yürütülen küresel güçlerin etkilediğini ve
sarmaladıklarını görmekteyiz.
Sahip oldukları yer altı ve
yerüstü zenginlik kaynaklarını, özellikle, “kritik madenler” dediğimiz enerji
ve teknolojide kullanılabilen cevherlerin bulunduğu il’lerimizde (Türk
Cumhuriyetleri), mahallî (lokal) bölgeler oluşturularak üretim yapılmakta,
kargo uçakları ve deniz yollarıyla ülkelerine transfer etmektedirler. Milletin
farkında olmaması için, periyodik olarak, iç karışıklıklar çıkarılmakta ve
milletin, ilgisini başka yöne kaydırmaktadırlar. Meseleye duyarlılıkla bakanlar
ise çeşitli hilelerle devre dışı bırakılmakta, ya da derdest edilmektedir.
Ayrıca bu zenginliklere sahip
Türk cumhuriyetleri ve illeri, ekonomik sıkıntı içinde yaşamakta,
antidemokratik bir siyasal programa mahkûm edilmiş durumdadırlar.
ABD, İngiliz ve sair güçlerin
ajanlarının güç gösterisi yapmakta oldukları arenalar hükmündedirler. Millet
gerçekten fakrı zaruret içinde iken, rüşvet, iltimas günlük hayatın kabul
edilir bir parçası durumundadır.
Bu gün ülkemizin bölgesel siyaset
geliştirebilecek potansiyeli görünmeyebilir. Bunun gerekçesi, dışa bağımlı bir ekonomik
programın ve bunu işleten devlet sisteminin ülke sathına egemen olması ve
kurumsal olarak sadece bu misyona hizmet etmesidir. Farklı bir alternatif,
mevcut sistemin sonu olacağından, sistemin devamı için devletin bekası
tehlikeye atılabilmektedir. Bunu fark eden milliyetçi –ülkücü aydınlar,
psikolojik harpte kullanılan her türlü oyunlarla, milletin ilgisinden uzak
tutulmaktadırlar. Milletin şuurlaşabileceği mesajları, dezenformasyona
uğratarak sunmaktadırlar.
İnsan kaynakları bakımından
üniversal düzeyde, bütün Asya ve Afrika’nın sosyo ekonomik ve sosyo politik
yapısının fizibilitesini toplum mühendisliği marifetiyle ortaya koyabilecek
durumdayız. Ancak, bu stratejik kararı verebilecek bağımsız ve özgür bir siyasi
kadroya ihtiyaç vardır. Zira bu riskli işi organize edip yönetebilmek, inanç,
kadro, organize edilebilir idealist ve entellektül bir yapının oluşacağı halk
desteğine de ihtiyaç vardır. Askeri taktik, psikolojik ve sosyolojik şartları
optimum bir noktada değerlendirebilecek köklü bir çalışmanın finans ve lojistik
desteği başlangıçtan nihai hedefe kadar her adımın tasarlanması mümkün
olabilir. Buda Türk milletinin yeni ufuklara yelken açması demektir.
Batı dünyası, emperyal
politikaları üreteceği bir “politika laboratuarı” şeklinde gördüğü ülkemizi,
kolay kolay kendi haline bırakmayacaktır. Sık aralıklarla dünya medyasında,
ülkemizi İslam ülkelerinde model ülke takdiminin sebebi de budur. Halbuki
devletin var olan kurulu düzeninde bütün kurum ve kurullara egemen olmuş batı
dünyası, milletin uyanmaması içinde milletin manevi değerleri üzerine siyaset
yapan siyasi partileri, kontrollü olarak iktidara taşımakta, ülke idaresi ve
millet geleceğine dair uygulanan politikaların anlaşılması süreci başlayınca
da,elindeki yolsuzluk ve usulsüzlükle ilgili icraatları basına servis ederek
bir anda alaşağı edebilmektedir. Demokrat parti ile başlayan siyasi süreç, bu
güne kadar devam ede gelmektedir. Oryantalist anlayış, bütün inceliği ile
uygulamaya sokularak, batıyı şartsız kabul edebilecek bir yapı oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
Bölgemizde, batıya kafa tutan
İran; Türkistan da egemenliğini sağlayacak politikaları ısrarlı bir şekilde
devam ettirmekte, bir yandan da, Rusya ile siyasi anlaşmalar imzalayarak,
varlığını güvenceye bağlıyor, Çin ile de silah ve lojistik anlaşmaları da ihmal
etmiyor. Tacikistan Afganistan, Pakistan Özbekler ve Kırgızlar arasında Farsça
yaygın dil haline gelmektedir. Türkistan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi
arasındaki makasta giderek açılmaktadır. Ayrıca, Afganistan’da, Tacikler ve Peştunlar
desteklenerek, Hazaralar, Özbekler ve Türkmenler’e karşı tavrın destekçiliğini
yapmaktadır.
Türkistan’daki meseleler hakkında devletimiz
çok sağlıklı bilgi kaynağına sahip olduğunu söyleyemeyiz. Türk Dünyası
araştırmaları Vakfının gayretleri devletçe desteklenmediği için kendi
yağlarında kavrulan bir mücadele ile çok az bir mesafe alabilmektedirler. Hatta
muhtelif zamanlarda, belli cemaatlerin tahrikleri ile mevcut hükümet, işleyişe
engel teşkil edecek yaklaşımları da mevcuttur. Bahse konu cemaat, İngiliz
dilinin misyonerliği görevi dışında Türkistan’da başka bir işlev
yapamamaktadır. Türk kamuoyunu etkilemek içinde “Türkçe olimpiyatları”
organizasyonu ile asıl faaliyetlerini izole etmektedirler. Nitekim İngilizce,
bulundukları bütün ülkelerde, zorunlu dil statüsüne alınmış iken, adı “Türk
okulu” olan okullarda, Türkçe, tercihli yani seçmeli dil olarak okutulmaktadır.
Ancak Türk adını kullandıkları için şükran duygularımızı ifadeden kaçınmamak
gerekir. Zira onu da kullanmayabilirlerdi.
kadar her adımın tasarlanması
mümkün olabilir. Buda Türk milletinin yeni ufuklara yelken açması demektir.
Batı dünyası, emperyal
politikaları üreteceği bir “politika laboratuarı” şeklinde gördüğü ülkemizi,
kolay kolay kendi haline bırakmayacaktır. Sık aralıklarla dünya medyasında,
ülkemizi İslam ülkelerinde model ülke takdiminin sebebi de budur. Halbuki
devletin var olan kurulu düzeninde bütün kurum ve kurullara egemen olmuş batı
dünyası, milletin uyanmaması içinde milletin manevi değerleri üzerine siyaset
yapan siyasi partileri, kontrollü olarak iktidara taşımakta, ülke idaresi ve
millet geleceğine dair uygulanan politikaların anlaşılması süreci başlayınca
da,elindeki yolsuzluk ve usulsüzlükle ilgili icraatları basına servis ederek
bir anda alaşağı edebilmektedir. Demokrat parti ile başlayan siyasi süreç, bu
güne kadar devam ede gelmektedir. Oryantalist anlayış, bütün inceliği ile
uygulamaya sokularak, batıyı şartsız kabul edebilecek bir yapı oluşturulmaya
çalışılmaktadır.
Bölgemizde, batıya kafa tutan
İran; Türkistan da egemenliğini sağlayacak politikaları ısrarlı bir şekilde
devam ettirmekte, bir yandan da, Rusya ile siyasi anlaşmalar imzalayarak,
varlığını güvenceye bağlıyor, Çin ile de silah ve lojistik anlaşmaları da ihmal
etmiyor. Tacikistan Afganistan, Pakistan Özbekler ve Kırgızlar arasında Farsça
yaygın dil haline gelmektedir. Türkistan Türkçesi ile Türkiye Türkçesi
arasındaki makasta giderek açılmaktadır.
Türk Dünyası araştırmaları
Vakfının gayretleri devletçe desteklenmediği için kendi yağlarında kavrulan bir
mücadele ile çok az bir mesafe alabilmektedirler. Hatta muhtelif zamanlarda,
belli cemaatlerin tahrikleri ile mevcut hükümet, işleyişe engel teşkil edecek
yaklaşımları da mevcuttur. Bahse konu cemaat, İngiliz dilinin misyonerliği
görevi dışında Türkistan’da başka bir işlev yapamamaktadır. Türk kamuoyunu
etkilemek içinde “Türkçe olimpiyatları” organizasyonu ile asıl faaliyetlerini
izole etmektedirler. Nitekim İngilizce, bulundukları bütün ülkelerde, zorunlu
dil statüsüne alınmış iken, adı “Türk okulu” olan okullarda, Türkçe, tercihli
yani seçmeli dil olarak okutulmaktadır. Ancak Türk adını kullandıkları için
şükran duygularımızı ifadeden kaçınmamak gerekir. Zira onu da
kullanmayabilirlerdi.
YORUMLAR