Ülkemizin sermayedarları, her zaman kazanıyor… Servetlerine servet katıyorlar… 1980 öncesi de kazanıyorlardı. Şimdi de… Üstelik se...
Ülkemizin sermayedarları, her zaman kazanıyor…
Servetlerine servet katıyorlar…
1980 öncesi de kazanıyorlardı. Şimdi de…
Üstelik seksenli yıllar ki, sendikal hareketlerin en güçlü
olduğu zamanda…
Sendikaları greve sevk ederek, ürettikleri malları ve
stokları istedikleri fiyata satmak suretiyle…
Üstelik millet kuyruğa sokarak…
O dönemi yaşayanlar bilir…
Sendikacıların servetleri dudak uçurtuyordu…
Çünkü sermayedarların
isteği ile grev yapılıyor, grev sonlandırıyorlardı…
Elbette ödüllendirileceklerdi…
…..
Sermaye sınıfı, İhtilalde de kazandı…
Mehmetçik vakfına yardım yapanlar, Atatürk büstü için
sponsor olanlar,
Hâsılı sistemin dinamiklerine yatırım yapanlar hep kazandı…
Besleyip büyüttükleri bu günkü iktidar sahipleri, saçak
altından yürüyerek yol aldı…
Ama sağlı- sollu Anadolu çocukları,
“Olgunlaştırılan şartlar” muvacehesinde idam edildiler,
hapislerde çürütüldüler…
Olan gözü yaşlı annelere, babalara oldu…
Ama sermayedarlar hep kazandı…
…..
Devletten arkası kesilmeden teşvik aldılar, kredi aldılar…
Daha sonrada bankaları batırdılar… Yani geri ödemediler.
Tabi devletin güvence verdiği kredileri, yetimin hakkı olan
“beytul mal” den ödettirdiler.
Yani devletin kasasından…
Örnek istemiyorsunuz herhalde…
…..
Özal adında biri, eşinin ifadesiyle, gece “bir duble likör”
içmeden uyuyamayan bir “Müslümanı” idarenin başına getirdiler.
Millet ona biat etsin diye de, sabah namazlarını Bursa’da Emir
Sultan camisinde kıldığı yalanını uydurdular…
Tabi saatinde mesaisine de ulaşmak kaydı ile…
Özal, devlet memurlarına “iş bilirliği” yolsuzluk ve
hırsızlığı telkin etti...
Elbette bal tutan parmağını doya doya yaladı…
İhracat açıldı. Küresel sermaye ürettiği malların
pazarlamacılığını hükümetlere yaptırırken, sermayedarlar, uçaklarla dünyaya ya
açıldılar.
Üretmeden, başka
ülkelerin mallarını ülkemize gümrük iadesi de alarak,
İki misli kazançla, ballı kaymaklı olarak sattılar…
Yine kazanmaya devam ettiler…
….
Sermaye gurubunun dini, imanı paradır. “kazan-kazan” mantığı
hâkimdir.
Ahlak ve sosyal adalet yoktur.
İş yasası onların ölçülendirdiği şekilde hükümetler
tarafından belirlenmektedir.
Sermayenin ahlakı da yoktur.
Siyasette kim gelirse gelsin onun yanında kolayca yer
alabiliyor, bu sayede, karına kar katabiliyor.
İdeali de yoktur. İnsanlığın geleceğine dair bir endişesi de
yoktur.
Hali hazır da, kendilerini “işveren” gibi bir sempatik
isimle isimlendiren bu gurup, hükümetleri istediği gibi yönlendirmektedir
Hatta diyebiliriz ki,
”toplum mühendisliği” marifeti ile de, siyasi manipülasyonlar yaparak hükümeti
istikrar içinde ellerinde tutabiliyorlar.
Artık millet, bunun iyice farkına varmaktadır.
Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı etnik terör ve bölücülük
hareketleri de,
Milletin dikkatlerini üzerlerinden başka yöne çevirmek
üzere, sermaye tarafından planlanmaktadır.
İsterseniz, süreli yayımlarına bakınız, göreceksiniz ki, bu
belayı bu fitneyi kaynak olarak sermayedarlar organize etmektedir.
“Soytarılığı” sanat olarak lanse etmek sureti ile de, değer
yargılarımızı yok etmektedirler.
İşte bu durumdaki ülkemizde, Müslümanlığı referans olarak
alan hükümet, zinaya geçit verdi.
Hırsızlık ve yolsuzluk işlerinde boğuldu.
Domuz ve türevi gıdaların satışına ön ayak olacak
uygulamalar başlattı.
İslam’ın temel naslarında haram olduğu açıkça beyan edilen
faizi, asrın gerçeği saydı…
Yani, ülke servetinin yüzde doksanını elinde bulunduran,
yüzde onluk sermaye sınıfının elinde oyuncak oldu.
Yirmi milyon çalışan, yoksulluk sınırının altında köle
mantığı ile ayda 935 Türk lirası ile geçimini sürdürmeye mahkûm ettiler…
Bunların hepsi Müslümanlık adı altında uygulanan
siyasetlerle yaptılar…
Ancak Müslümanlar rahatsız,
Müslümanlar tedirgin…
Zira hiçbir cemaat İslam’ı tebliğ etmeye cesaret
gösteremiyor.
Çünkü “rol model” olanlar, hırsızlık ve yolsuzlukla amel
etmektedirler.
Zina, başka bir siyasal yapı tarafından serbest bırakılsa
idi, yer yerinden oynardı…
Millet, yüksek sesle bu durumun doğru olmadığı, gidişatın
iyi bir netice vermeyeceğini dile getirebilmektedir.
Bu durum hükümeti tedirgin etmektedir. Kaybetmeleri halinde,
perişan edileceklerinin farkındalar…
Hükümet kamuoyu nabzını iyi tutuyor, milletin ona sırtını
döndüğünün farkında olarak;
Bir çıkış yolu siyaseti üzerinde çalışıyor.
Önünde, iki
alternatif var.
Ya lüks ve ihtişam
içinde gideceği yere kadar gitmeyi uygulayacak,
Ya da, bu gidişata bir dur diyecektir.
İkinci yol zor, ancak onu denemek zorunda…
Onun içinde mevcut sermayedarları hizaya getireceği
politikaları hayata geçirecektir.
Yani alternatif sermaye gurupları oluşturacak…
Kendi istediği şekilde hareket edecek, kendi kontrolünde
olacak…
Bu askeriyede denendi, sendikal hareketlerde denendi, adliye
de denedi, kamu kurumlarında denendi, üniversitelerde denendi,
Hepsinde de başarılı oldu.
Yeni ve eski sermayedarların savaşını seyredeceğiz. Bu
savaştan sonra her iki tarafta zayıflayınca, hükümet duruma el koyacak ve o alanda
da hâkimiyet sağlayabilecektir.
Tatlı tatlı yiyenler, acı acı kusacaklardır.
Yani, sıra sermayedarlara geldiğini görmek lazım…
Ülkemiz ne kazanır ne kaybeder bilemeyiz…
Çünkü bu olguyu yönetebilecek dış destek vardır. Ve bu
savaşın oluşmasını sağlamak, küresel sermayenin de işine gelmektedir…
Görebiliyoruz artık; Cumhurbaşkanından en ücra köyde yaşayan
insanımıza kadar, ülkemizde barış dili kaybolmuştur…
Nesim YALVARICI
YORUMLAR