MİLLİYETÇİLİK NEDEN YANLIŞ ANLAŞILMAKTADIR?

İnsanlık tarihini, objektif olarak değerlendirdiğimizde, insanların yerleşik hayat düzenine uygun yaşamak ile ilgili bir karakter taşıdı...


İnsanlık tarihini, objektif olarak değerlendirdiğimizde, insanların yerleşik hayat düzenine uygun yaşamak ile ilgili bir karakter taşıdığını görebilmekteyiz. Yerleşik hayatın tercih edilebilmesi, insanların ortak değerler ve kabullerle ortak bir hayatı tercih etmelerini gerektirmektedir. Bu ortak yapı içerisinde zamanla içselleşen birliktelik, aidiyet duygusu geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Bu aidiyet duygusu, aile ve kan bağı ile başlar, kademe kademe, sosyal ekonomik, kültür ve dini bağlarla da kuvvet bulur.
İster klan diyelim, ister aşiret diyelim, isterseniz değişik bir adla adlandıralım bu bir sosyal mensubiyet oluşumudur.

Mensubiyet; fıtri(yaratılışla elde edilen) bir duygudur. Bir aileye, bir mahalleye, bir şehre, bir bölgeye, aidiyet doğal bir süreçle oluşmaktadır. Bir devlete mensubiyetin en üst olgusu ise, ortak değerler etrafında varlığını devam etmek isteyen millet olgusudur. Millet mensubiyeti, en gelişmiş yani en kâmil bir olgu olarak kabul edilmektedir.

Bu mensubiyeti belirten en önemli esas ise, dil, din, ırk, tarih, ülkü, kültür ve kolektif şuur birliğidir. Bu mensubiyete tabi olabilmek, bu değerleri kabul etmek ile başlar. Bu vasıflara biz umde yani esaslar diyebiliriz. Kendisini bu esaslar çerçevesinde gören kişiler, bu mensubiyet içinde kabul edilir. Dolayısıyla bir milletin mensubiyetini kabul etmek, o mensubiyeti oluşturan umdeleri yaratılışında hissedebilmekle mümkündür.

Dünyanın yaşamış olduğu demografik hareketler sebebiyle ki, savaşlar, göçler, tabii afetler; kan bağı ve ırka dayalı bir mensubiyeti oluşturan yapıyı bozmuştur. Özgün bir ırkın, homojen yapısından bahsetmek oldukça zordur. Bu sebeple günümüzde milli mensubiyeti bunun dışında aramak doğrudur. Bu konuda Ziya Gökalp; “Türkçülüğün Esasları” kitabında, mensubiyet ile ilgili çok anlamlı bir ifade kullanmaktadır; “ırk atlara mahsus bir özelliktir. Irk, bir kimsenin millet mensubiyetinde aranmaz.” Ama bunun aksine, Ziya Gökalp’ı ırkçı bir anlayışın temsilcisi bir ideolog olarak tanıtmışlardır. Bu değerlendirmenin ışığında diyebiliriz ki, özellikle ülkemizde, “milliyetçilik” mefhumunu, milliyetçi düşünce karşıtlarının yorum ve düşüncelerine göre biliyor ve değerlendiriyoruz. Bu ise milliyetçiliğe ve bu düşünce mensuplarına haksızlıktır.

Ülkemizde, kendilerini “İslami cemaatler” içinde ifade etmekte olan guruplar da, milliyetçiliği, İslam karşıtlığıyla ifade etmektedirler. Hâlbuki İslam’ın “nas’ları” bu yargıyı kabullenmemektedir. Bilakis; Yüce Kuranımızın Hucurat suresi, 13. Ayette, sarahaten; insanlık âlemine mesaj olarak şöyle ifade etmektedir; “Ey insanlar, gerçekten, Biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizle tanışmanız için sizi halklar ve kabileler (şeklinde) kıldık. Şüphesiz, Allah Katında sizin en üstün (kerim) olanınız takvaca en ileride olanınızdır. Şüphesiz Allah, bilendir, haber alandır. Bazı müfessirler; bu ayeti kerime üzerinde, gizli bir uyarı olduğunu ifade etmektedirler. Yani ırk ve soy bakımından üstünlüğü red etmek gibi bir te’vil (yorum) getirmektedirler. (Bu ayeti kerimenin gerçek muradını Allah’u Teâlâ bilir.)

Yine Fahr-ı kâinat efendimiz (S.A.S)in en yakın sahabelerinden, Selman-ı Farisi (FARS), Bilal-i Habeşi ( HABEŞLİ), Süheyl-i Rumi’ye(TÜRK), milliyetleriyle seslenmelerinde, milletlerin hayatımızdaki yerine ve önemine işaret eden bir hikmet aramalıyız.

İslam dünyasında, birkaç asırlık bir zamandan beri, Marksist ve liberalist bir anlayışın egemen olduğunu gözlemekteyiz. Hâlbuki İslam; “cihan şümul anlayışla, toplumsal bir anlayışı temsil etmektedir.” Bireysel anlayıştan bütünlüğe varmak üzere, “tevhidi” bir anlayışı benimser. Dolayısıyla toplumcu bir yapı arz etmektedir. Milliyetçiliğin İslam dünyasında fikri dirençle karşılanmasındaki esas amil, sosyal hayata İslam karşıtı düşüncelerin varlığı olmuştur.

Milliyetçilik meselesini, sosyolojik bir çerçevede, “asabiyet” başlığı ile ilk olarak, ibn-i Haldun, “mukaddime” adlı eserinde ele almıştır. Batıda ise bu konu ancak 19 asrın başlarında anlaşılabilmiştir.

Batı dünyası, milliyetçiliğin tarihini 19. Asırdaki sosyal gelişmelere bağlamaktadır. Denilebilir ki, 19 asırda milliyetçilik, olgunluk döneminde, devletin işleyişine egemen olmuştur. Ancak gücünü, kiliseden ve tahrif edilmiş Hıristiyanlıktan alması, yaratılış, yani fıtrata aykırı bir esasla ile olayları şekillendirmesi, muvaffak olması mümkün olmayan bir başlangıç yapmıştır. Dünyanın hafızasına milliyetçilik hadisesi, haçlı zihniyetindeki barbarların, savaşlarda insanlık dışı uygulanan sahneleri yansıtmaktadır.

Bir milletin bağımsızlığının mücadelesini başlatabilmek, o milleti millet yapan dinamikleri harekete geçirmekle mümkündür. Bu dinamikler, iktisadi, sosyal, kültürel ve moral yönden kuvvet bulmasını sağlayacağı gibi, onu savaşa sevk etme ihtimali söz konusudur. Ancak savaşmak, insanlık tarihi kadar eski bir olaydır. Milliyetçilik fikri, savaşma fikrini doğurmamıştır. Savaşmak fikri, bir milletin diğer bir milletin egemenliğini tehdit esasına dayanan emperyalist emeller sergilediği için doğmuştur. İnsan özgürlüğüne ve hakkına kasteden bir anlayış, aynı zamanda savaşında oluşmasını sağlayan bir yapının asıl sebebidir.

Batılı düşünce anlayışının esas olduğu milliyetçilik, (nationalite) olarak ifade edilen, kendi içinde sosyal çelişki taşımak yanında, insan fıtratına da uygun olmayan bir anlayışı temsil etmektedir. Bu sebeple bu anlayışa, materyalist anlayışın, konjonktürel olarak desteklediği bir ideolojidir. Evrensel değerler yerine lokal ve bölgesel toplulukların veya bir siyasal örgütün programladığı, bir yaklaşımı benimsemektedir. En önemli örneği, “national sosyalizm” olan Nazi Almanya’sının uyguladığı anlayıştır. Emperyal amaçlar taşıması sebebiyle, savaşçı bir anlayışı başından kabul etmiş olduğu bir vakıadır. Diyebiliriz ki, batı da materyalist anlayışın tıkandığı ve bir çıkış aradığı dönemde, yükselen sosyalist- komünist ideolojiyle, nationalist ideolojinin karma bir sistemini oluşturdukları bir yapıdır. Aslında Almanya, 1. Dünya harbinin yenilgisinin finalini arayan bir devlet politikası için tercih ettiği, “üstün ırk” teorisinin adıdır. Kısmi bir başarı sağlamasına rağmen, yenilmekten kurtulamadığını tarihin şahitliğinde görmekteyiz.

İtalya ve ispanya da uygulanan batı tandanslı bu yaklaşım, ikinci dünya harbi sonrası sönmüştür. Batıda marjinal bir hareket olarak kısık bir sesle, Avrupa’daki göçmen, sığınmacıların ve etnik hareketlerde varlığını tehdit edenlere karşı“gözdağı” olarak piyasaya sevk edebilmektedirler.

Türk milleti, milletler ailesi içinde, devlet kurma şuurunu taşıyan bir özelliği ile bilinmektedir. Bu özelliğini millet olma bilincine bağlamak gerekir. Türk milletine, millet olma şuuru veren değerlerin bütününü yaşantısında davranış haline getirmesi, milliyet unsurlarını eksiksiz sahiplik etmek suretiyle içselleştirmiştir. Ve devlet şahsiyetinde milliyetini benimsemek suretiyle de hayatının bütün aşamalarında sergilemiştir. Hatta milliyet unsurlarını göz ardı eden sistemler devlete egemen olsa dahi, onu kendi milli yapısına adapte etmenin mücadelesinden kaçınmamıştır.

Türk milliyetçiliğini münhasıran değerlendirmek doğru olur. Zira Türk tarihinde Türk milliyetçiliğinin anlamlı bulunduğu dönem, İslamiyet’e girmesi ile başlamaktadır. Ayrıca her milletin, millet olma umdeleri (esasları), o milletin yaşantı yoluyla elde ettiği değerler bütünü ile oluşabilmektedir. Türk milleti kendi milliyetçilik anlayışını, Türk İslam medeniyetini oluşturmak yeniden oluşturmak temelinde.” Türk İslam ülküsü” içinde biçimlendirilmiş şekliyle düşünmektedir. Bunu iyi derecede anlayabilmek ve kavrayabilmek için de, Rahmetli Seyit Ahmet Arvasi, Erol Güngör gibi düşünce erlerinin ışık tuttuğu anlayışa bakmak lazımdır. Günlük siyasi mülahazalarla değerlendirme yapar isek, meseleyi anlayamayabiliriz. Zira meriyetteki yasalarla siyaset yapanlar, mer’i kanunlara muhalefet edebilecek fikir beyan edemezler. Dolayısıyla, siyasilerin mevcut sistem içinde ifade ettikleri düşüncelerinin esas alınması, konunun anlaşılmasını zorlaştırabilmektedir.

Sonuç olarak, bu gün milliyet ve milliyetçilik ile ilgili sağlıklı ve yeterli bilgiye sahip olmadığı gerçeği ie karşı karşıyayız. Devletin yürürlükteki yapısı, milliyetçiliğe muhalif, sosyolojik olarak tanımı zor bir yapıdadır. Serveti ve iktisadi gücü elinde tutan bir zümrenin hedefleri doğrultusunda belirlenen bir mecra içinde, onlar nasıl istiyor ise öyle yaşamak gibi çok garip bir anlayışı temsil eden bir yapı içindeyiz. Japon asıllı, Amerikalı Finans danışmanı, Robert Kiyosaki, “Nakit Akışı” kitabında, “dünya servetinin yüzde doksanı, nüfusun yüzde onu tarafından kullanılmaktadır” demektedir. Dolayısıyla dünyayı da bu yapı idare ettiğini söylemek yanlış olmaz. Ülkemizde de durum dünya ile bütünleşen bir anlayışın egemenliğinde olması, “oligarşik” bir yönetimin oluşmasını sağlamıştır. Bu yapı, kapsayıcı ve bütünleştirici temeldeki “milliyetçilik” anlayışının varlığına müsaade etmez. Dolayısıyla kontrolünde bulunan iletişim ve bilişim vasıtalarıyla karalama kampanyaları sayesinde, milliyetçiliğin orijinal kaynaklardan öğrenilmesi engellenmektedir. Toplumun milliyetçilikten beklentileri olan tavır ve davranışları çarpıtılarak, yansıtıldığı içinde, millet; milliyetçilik düşüncesinin kuvvet vereceği bir yaklaşımı sergilememektedir. Zira aksiyoner bir milliyetçilik, “sırtlan medeniyeti” olarak ifade edebileceğimiz bu günkü sistemi, bertaraf edecek bir irade içinde olacağını pekâlâ bilmektedir. Milliyetçiliğin niçin anlaşılmadığını, bu sistemin paralı askerlerinin yarattığı “bilgi kirliliği” içinde nasıl boğulduğunun asıl sebebi budur. Adaletli bir paylaşım sistemi, insani değerlerin hayata geçeceği onurlu bir devlet, insanın hak ettiği şerefli olma payesi ile hakkını koruyabileceği bir “özgürlük medeniyeti” milliyetçi bir sistemle inşa edebileceği muhakkaktır. Zira “Türk İslam ülküsü” temelindeki milliyetçilik anlayışında, “Esir yaratmayan Allah’a iman vardır.”

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: MİLLİYETÇİLİK NEDEN YANLIŞ ANLAŞILMAKTADIR?
MİLLİYETÇİLİK NEDEN YANLIŞ ANLAŞILMAKTADIR?
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmLrj0Q9sMN3IdA1LlNdUyQmJc1Y5i8szU7i8LmJbdkTtwyH8tM1NKze-9Cgvc48Z7dQD8x02tmLwYRB59i97mDHwuZ3AoXAEi8JownRn3kiASMyr55nUbSJe61kuQX_9LqYuJZt70jf0/s400/turkish-empire.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgmLrj0Q9sMN3IdA1LlNdUyQmJc1Y5i8szU7i8LmJbdkTtwyH8tM1NKze-9Cgvc48Z7dQD8x02tmLwYRB59i97mDHwuZ3AoXAEi8JownRn3kiASMyr55nUbSJe61kuQX_9LqYuJZt70jf0/s72-c/turkish-empire.jpg
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2017/01/milliyetcilik-neden-yanlis-anlasilmaktadir.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2017/01/milliyetcilik-neden-yanlis-anlasilmaktadir.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu