Kültür, Fransızca bir kelimedir. Ziya Gökalp, “HARS” olarak ifade eder. Üzerinde yaşadığımız coğrafya da ekonomik sosyal tabii ve dini...
Kültür, Fransızca bir kelimedir. Ziya Gökalp, “HARS” olarak ifade eder.
Üzerinde yaşadığımız coğrafya da ekonomik sosyal tabii ve dini yaşantı neticesinde elde edilen ve kazanılan değerlerdir. Giyim-kuşam, yeme- içme, düğün dernek, örf-adet, gelenek –görenek, misafir ağırlama, davetlere icabet, barınma (mesken), ticaret ve yasalar kültür muhtevası içinde düşünülmektedir. Yaşantımızın “ ÖZGÜN BİÇMİ” olarak da ifade edebiliriz. Bu aynı zamanda milletlerin birbirinden fark edilmesini gerektiren ayrıcalıklarıdır. İnsanların, temelde ihtiyaçları aynı olmakla beraber, onu temin ve tesis etmede tercih farkları vardır. Bu farklılıkları hem kabulleri, hem de özgün tercihleridir. Bu ÖZGÜN tercihe kültür diyebiliyoruz.
Milli şuurlanmada, kültürümüzün veri tabanı, dinimize ait değerlerin, üzerinde yaşadığımız coğrafyanın, tarihimizin, ilmi gelişmenin, komşu kültürlerin, dilimizin, sanatımızın, tarih boyunca edindiğimiz tecrübelerin oluşması ile meydana geldiğini bilmemizde yarar vardır. Bazı zorlamalarla bize enjekte edilmek istenen ve adı popüler kültür olarak ifade edilen “gelip-geçici” tarz, aslında kültür olma özelliğinde değildir. Belki de, uluslararası sermayenin ürettiği malların tüketilebileceği “SOSYO-PSİKOLOJİK” ve sürekli değişkenliği olan bir olgudur.
Milleti meydana getiren her fert, Kültürel değeri olan bir eserin, kendisine ait bir özelliğini taşıdığını hissetmelidir. Duygu, düşünce ve yaşantısında ona ait bir yer bulabilmelidir. Veya da, duygu ve düşüncesini ifade eden işaretler olmalıdır. Yani toplumun müşterek malı gibi olmalıdır.
Çarşı pazara çıktığımızda, dükkânlarımızın adı, içinde satılan mal ve eşyanın adı en az, kalitesi kadar önemlidir. Kullandığımız ana dilimizle ifade edemediğimiz yabancı kelimelerle adlandırılmış ise, o zaman bir tehlike iki boyutlu olarak gelmekte olduğunu işaret etmektedir. İlki, milli dilin tahribi, ikincisi ise, Milli ekonominin tahribidir. Her ikisinin de milli kültür ile doğrudan ilişkisi mevcuttur. Ayrıca bu durum İSTİKLALİMİZE ve İSTİKBALİMİZE düşen bir tehlikenin gölgesi olarak algılanmalıdır.
Kültürün en önemli yanı ise, zaman içinde kabul görmüş olmakla beraber, zaman geçtikçe de değer kazanmış olmasıdır. Tarihe iz olarak düşen her eser, milli kültüre ait eserler değil midir?
Milletlerin tarihi, aynı zamanda, milletlerin kültür tarihidir. Milletimizin geçmişten bu güne getirdiği kültür değerlerine, bu günden yarına nasıl bir katkıda bulunacağımız ise, MİLLİ ŞUURLANMANIN sağlayacağı güç ve enerji ile olacaktır. İçinde yaşadığımız bu asırda MÜSLÜMAN-TÜRK MEDENİYETİNİN varlığının belgeleri hüviyetinde olacak, kökü mazide, dalları ati de olacak kültür mirası bırakabilecek miyiz?
YORUMLAR