“KÜRT AÇILIMI” NE DEMEKTİR?

Milletlerin kaderlerinde garip tecelliler vardır. Bazen ehil olmayan, ancak sadık olan devlet adamları devleti yönetirler. Yönetme esnas...


Milletlerin kaderlerinde garip tecelliler vardır. Bazen ehil olmayan, ancak sadık olan devlet adamları devleti yönetirler. Yönetme esnasında, yönetim zaafı içine düşerek, devleti zora sokabilirler. Ancak ehil olup, sadık olmayanlar ise devleti ustaca yönetip, geri dönüşü zor felaketlere düşürürler. Bu iki durum, sıklıkla görülen vakıadır.
Tarihe bakıldığında, devlet geleneğine sahip milletler, varlıklarını koruyabilmek için, muhtemel tehlikeler karşısında, mutlaka bir çıkış yolu aramışlardır. Bazen çok ağır şartları ihtiva eden taahhütlerin altına imza atmışlardır. Ancak o şartlarda dahi, bir sonraki adımı atabilmenin zeminini düşünmüşlerdir.
Bunun için, milletlerin karşılaşabileceği problemleri, yöneticilerin (devlet erkanının) bilmeleri önemlidir. Problemleri derinlemesine ve her cephesinden tanımaları lazımdır. Karşılaşabileceği olayların kendi lehine bir netice vermesini sağlaması gerekmektedir.
Olaylar eşya gibidirler. Tanımlayabilmek için muhtevalarını anlamak gerekir. Bütün olarak ve her cepheden bakmak gerekir. El yordamı ile anlaşılmazlar. Yanılmalar olur. Üstün körü değerlendirmeler büyük kayıplara sebep olur. Geri dönüşü olmayan bir yola girmiş oluruz.
Sonradan yapılacak düzeltmelerde de, netice alınmaz. Tıpkı sıkılan macunun geri alınamayışı gibi…
Tarih şuuru ve milli değerler ile beslenemeyen siyaset ve devlet erkânı, milletin geleceğini tehdit edebilecek kararları alabilme durumunda kalma ihtimali, her zaman yüksektir. Zira milletlerin yüksek ideallerinden, geçmiş ve geleceğinden kopmadan, yüksek ideallere doğru bir çalışma içinde bulunamazlar. Geleceklerini tehdit edebilecek her gelişmeyi milli ferasetten yoksun olacakları için göremeyebilirler. Vakıf olmadıkları milli kültür ve tarih şuuru eksikliği (nakısası) sayesinde, olayların akışında mecranın onları nereye götüreceklerini bilmeyebilirler.
Bu gün, ne acıdır ki, devlet erkânımız milliyet şuurundan ve kültürel değerlerden uzak beslenmiş olduğu görüntüsü vermektedirler. Devlet hayatımızı tehdit eden unsurları ve yine millet ve devlet hayatımız için var olan fırsatların farkında değillerdir. Farkında olmadıkları ve algılayamadıkları konuları başkalarının delaletiyle yapmaktadırlar. Bu da millet ve devlet hayatımızda irtifa kaybına sebebiyet vermektedir.
Son günlerde siyasi iktidar; “Kürt açılımı”nı bir proje olarak sundu. Muhtevasını kendilerinin de bilmediği bu projeye, herkesi ve her kesimi destek vermeye çağırdılar. Kendileriyle gizli kapılar arkasında anlaşmaya vardıkları kişi ve kurumların dışında kimse ne olup bittiğini bilememektedir. Anlaşılan kendilerine tepeden inme sunulan bu projeye, tepeden inme bir usulle kabul görmesini istemektedirler. Peki, bu şartlardaki AKP’nin “Kürt açılımı”na nasıl bir anlam yüklenmesi gerekir?
Kürtler bu ülkede hangi kanuni hakları kullanamamaktadır? Nereye serbest iradeleri ile girip çıkamamaktadırlar? Hangi işlerde istihdam ettirilmemektedirler? Dahası hangi meseleleri vardır ki devlet onları “tecrit” ediyor?
Ama bir mesele vardır ki, fakirlik ondan kaynaklanmaktadır, eğitimsizlik ondan kaynaklanmaktadır, terör, uyuşturucu kullanmak, fuhuş ve bil umum kötülükler… Oda, sermayenin egemenliğinden kaynaklanan adaletsiz paylaşımdır. Bundan ise milletin yüzde doksan beşi etkilenmektedir. Yani milli bir meseledir. Belki doğu ve güneydoğulu vatandaşlarımız fazlaca etkilenmektedirler. Bu mesele sistem meselesidir ve bunu ifade edersek hep beraber mücadele ederiz ancak bu sistem Türkünde Kürdün de belini bükmüştür… Asıl mücadele bu olması gerekirken, etnik temelli bir mücadele bu hayâsız sistemin varlığına katkı sağlamaktadır. Siyaset yapanlar ise, bir eli yağda bir eli balda bu işe çanak tutmaktadırlar. Bakın bir tek fakir kişinin siyaset yapabilme imkânı var mıdır? O halde “ Kürt meselesi” dediğiniz olay, ortalığı bulandırıp balık avlamaya çalışanların işine yaramaktadır. Bunlar her kimse… İster Cumhurbaşkanı olsun, ister başbakan, isterse diğer küsurat siyasiler…

Bölgede cereyan eden hadiseleri aklıselim ile değerlendirirsek, milletimiz ne zaman uluslar arası bir işte bir atılım yapmak istese, hemen o bölgede bir olayın patlak verdiğini görebilmekteyiz. “Demoklesin kılıcı” gibi hep ensemizde bekletilmektedir.
Kökü derinlerde olan ve bu gün adına talihsiz bir şekilde “Kürt meselesi” denen bu meselenin hem milli hem de uluslar arası boyutu vardır. Bu meseleye bir bütün olarak bakabilmek gerekir. Benzer öneriler ve birbirlerini bütünleyici çağrıları algılamak gerekir. Eğer iç mesele ise, millet bütünlüğümüzü risk altına alan yaklaşımlar kime kazanç sağlamaktadır. Yani kimler bu gelişmelerden nemalanmaktadır. Bu konuda hüküm verebilmek için devletin işleyişine esas olan sistemin kendisini iyi analiz etmemiz gerekir. Sistemden aslan payını kim almaktadır. Adaletin işlerliğini sorgulamak gerekmektedir. Yani çanlar kimin için çalmaktadır…
Teknolojik gelişim özellikle de iletişim, dünyayı büyük bir köy haline getirmiştir. Bu hal milletimizi kabuğuna sığmaz hale getirdiği aşikârdır. Ancak mevcut anayasal yapı ve meriyetteki yasalar, ülke insanın potansiyelini harekete geçirmeye imkân tanımamaktadır. Bürokrasiye mahkûm bir demokraside, adalet, eğitim ve ekonomik tedbirler dünyaya paralellik arz etmesi elzemdir. Sermayenin tabana yayılacağı bir yaklaşımla hareket edememekteyiz. Dünya standardında üretim yapılamamaktadır. Alt yapı eksikliği meselemiz had safhadadır. Hükümet bu meselelerle ilgilenmesi gerekirken, “Kürt Açılımı” gibi tehlikeli ve yapay bir siyaset takip etmesi, siyasi bir hatadır.

Kürt Açılımı”nı gündeme getirenler; Kürt vatandaşlarımızın da, Türk vatandaşlarımızın da, sosyo ekonomik ve sosyo kültürel meselelerini çözememiş bir sistemle,-aslında,- “ayrıştırma projesi” şeklindeki yaklaşımda, belirsiz bir uygulama ile kötü bir akıbetin hazırlayıcıları olduklarını hissedememektedirler.
“Kürt Meselesi” denilen ve aslı “Şark Meselesi” olan ve yaklaşık çeyrek asırdır milletimizin yüreğini bir kor gibi yakan bu olayı tarihi perspektifi ile ortaya koymak doğru olur. Wilson prensipleri (1912) çerçevesinde; Türklerin Anadolu’dan çıkarılma planının son aşaması şeklinde cereyan etmektedir. Ermenilerle denedikleri, ancak başaramadıkları bu hamleyi şimdi milletimizin asli unsuru olan “Kürtlerle” yapmaya çalışmaktadırlar. Zira bu yol bir taşla iki kuş vurabileceği bir şekilde gözükmektedir. Balkanları da bu siyasi strateji ile kaybetmişiz.
Bu gün dünya milletlerini sosyolojik bir zeminde analiz ettiğimizde, sistemleri ne olursa olsun, karşımıza hemen her milletin; milletleşmeyi pekiştiren siyasetleri ve milletleşmeyi kurumsal yapıya ve bütün vatandaşlarının şuurlu bir şekilde, sindirebilmek üzere olduklarını görebilmekteyiz. Bunun bir tek istisnası var. O da Türk milleti… Osmanlı da da Türkiye Cumhuriyetinde de Milli şuurlaşma, her mertebede devletin hukuki yapısından kuvvet alan bir yaklaşımda değildir. Sadece milletimizin genlerinden gelen bir fıtri yaklaşımla varlığını sürdürebilmektedir.  En kötüsü de, devlete egemen olan siyaset erbabı da milli şuura sahip birey ve gurupları etkisiz hale getirecek çalışmaları öncelikleri arasına almışlardır.12 Eylül askeri darbesinde olduğu gibi…1944 tabutluk olayları gibi… 1960 ihtilali gibi…
Asıl konumuza dönersek, bu gün doğu ve güneydoğuda cereyan eden olayların, Batı’nın, doğu Roma’yı yeniden ihya etmek üzere Anadolu topraklarından Türkleri uzaklaştırabilmek ve kardeş kavgası yaratmak üzere asli unsur olan Türk ve Kürtleri birbirlerine kırdırmak, zayıf düşüncede, üstlerine çöreklenmektir. Bu haçlının bilinen oyunudur.
 Peki, bu açılım sevdası nereden doğdu?
Biliyoruz ki, ülkemiz de, “mandater” bir yaklaşımla siyaset takip edilmektedir. Dış bağlantıları olmayan bir siyasi yapının başarılı olabilme şansı pek azdır. Hemen hemen hiç yoktur. Böyle olunca da dış icazetle siyaset yapanlar, kısa sürelide olsa iktidar olmakta ve kendilerini iktidara taşıyan efendilerine sadakat göstermektedirler. Kısmen de zorunlu sebepler ve daha önce yapılmış bağlayıcı anlaşmalar çerçevesinde milletin menfaatlerini göz ardı ederek ve devletin bekasını tehlikeye atsa da, alınan kararları uygulamaktan kaçınmıyorlar.
İçerde, “Bizans oyunları” oynanmak sureti ile kamuoyunun gözünü boyamaktadırlar. Bu yargıyı, takip edilen sürece bakıldığında daha da iyi anlayabilmekteyiz. Eski Marksistler ve batı muhipleriyle bağlantılı güruh, sermayenin çanak yalayıcılığını yapan zevat, hep aynı teraneyle milleti uyutmaya çalışmaktadırlar.
Sürecin böyle apar-topar başlamasından da anlaşılacağı üzere, bir zorlama ve tazyik vardır. Bu iç zorlama mı yoksa dış zorlama mı? Bunu bilmiyoruz. Kimse çıkıp ta milletle bölüşmek düşüncesinde değil. Aslında bu meseleyi doğrudan demokrasi yöntemiyle, milletle bölüşmek gerekir. Eğer seçim kaybetmek endişesi taşınıyorsa ve bu vesile ile milletten gizleniyor ise, bundan ötürü de ülke bütünlüğü bozulursa, ne parti ne seçim nede varlıklarımızdan bahsedecek imkânımız kalmayabilir…
Kendi hayatlarını başka milletlerin teminatı altında görenler, şunu bilmelidirler; mensup oldukları milletine karşı zayıf davrananlar hiçbir zaman başka milletlerin hoş karşılayacakları karakterler olmayacaklardır. Her zaman zayıf karakter sergileyen potansiyel gibi görülürler. Tarih bu tür örneklerin oluşturduğu vakıalarla doludur.
Kimilerinin çocuklarını yurtdışına götürebilecek imkânları ve vasıtaları vardır. Ancak bu millet ebediyen bu vatanda kalma kararındadır.
Mevcut hükümet, bir seri siyasi karar aldı. Bunlardan hiç birinde millet menfaati oluşmadı. İşte bir kaçı; iç ve dış borçlanma, Kıbrıs, ırak ile ilgili karar, ermeni meselesi, özelleştirme ile satılan stratejik öneme haiz kaynaklar ve şimdide, akıbeti meçhul “Kürt açılımı”…
Mevcut hükümet, pasif bir politika takip etmektedir. “Gürlemekteler” ancak bir türlü yağamamaktadırlar. En ufak bir esinti, bulutlarını dağıtmaktadır. Uluslar arası anlaşmalarda, Anlaşmaya oturdukları hiçbir taraf, bizim menfaatimize olabilecek bir eğilimi kabul etmezken, hükümet cömertçe taviz vermekte tereddüt etmemektedir.
“Kürt açılımında” da durum aynıdır.  Karşı tarafın; Bölücü eşkıya başının pozisyonu ve PKK nın taraf olarak kabul edilmesi cihetinden geri adım atmamaktadırlar. Her gün milletin sabrını zorlayıcı tahrik edici beyanat vermekten kaçınmıyorlar. Milletin ve devletin varlığına kasteden bu şer cephesine de, bazı yayın ve basın mensubu güruhta eşlik etmektedir. Ve bu açılımı, hükümet için bir kahramanlık olarak takdim etmeye çalışmaktadırlar. Dahası karşı duranlar ve karşı beyanlarda bulunanları ise, neredeyse ihanetle itham etmektedirler.
Mahalli seçimlerde oy kaybına uğrayan iktidar, hedef olarak seçtiği birçok ili kaybetmesi onda motivasyon kaybına sebep olmuştur. Partili milletvekilleri ve diğer unsurların kamuoyundaki yolsuzluk ve yasal olmayan uygulamaları, partinin gidişatının iyi olmadığına delalet etmektedir. Bu gidişle çözülmeleri mukadderdir. Ancak bir son hamle ile durumu kurtarabilmenin çaresi olarak “Kürt açılımı”nı denediyse, bu süreç sadece bölücü siyaset yapanlara ivme kazandırır.
DTP gibi etnisiteye dayalı siyaset takip eden siyasal yapılanmalar, toplumsal ihtiyaçları karşılayabilecek projeleri hayata geçiremezler. Zira böyle potansiyelleri yoktur. Ancak geri kalmış ülkelerde siyaset yapanların uyguladığı iki yöntem vardır. Biri menfaat dağıtmak esasına göre siyaset yapmak, bir diğeri de tehdit unsurudur. Bu gün ülkemizde menfaat dağıtımını esas alanlarla, tehdit unsurunu kullananlar siyaset yapabilmektedirler. Ve PKK etkisizleştiği an doğu ve güneydoğuda DTP nin durumu vahimdir.  Köy muhtarlığından, milletvekilliğine kadar, her siyasi yapılanmanın adayları rahatlıkla aday olabilecektir. Bu durumda tablo bu günkü gibi olmayacaktır.
Mevcut hükümetin PKK yı etkisizleştirecek bir politikası mevcut değildir. Doğu ve güney doğu da ciddi bir silah pazarı oluşmuştur. Silah baronlarının varlığına hiçbir tedbir alınamamaktadır. Ha keza uyuşturucu ticareti hızını kaybettirmeden devam etmektedir. Derebeylik geri dönmüştür. Ağalık hükümleri yürürlüktedir. Şeyhlik müessesesi faal olarak icra edilmektedir. – ki, dinimizin anlaşılmasını zorlaştıran bir yapı içindedirler. Dini kendi şahsi tasarruflarında ve siyasi emelleri doğrultusunda kullanabilmektedirler.- PKK ile mücadeleyi de, Silahlı kuvvetlere havale ederek, siyasi sorumluluktan kaçmaktadır. Farklı siyasi yapılanmaların zayıf görünmesi açısından da bu durumu tasvip eder bir durumu da vardır. Zira demektedirler ki, bakınız; AKP ile DTP nin dışında o bölgede parti yoktur.
Fiili durum şudur; seçim güvenliği maalesef sağlanamamaktadır. Ve PKK’lı militanlar, seçimlerde istediği şekilde yönlendirme yapabilmektedirler. Vatandaşta daha evvel yaşadığı olumsuzlukları tekrar yaşamak istememektedir. Zira PKK psikolojik üstünlüğü, elinde bulundurmaktadır. Kamu da görevlendirilmeler genelde “etnik özellik” göz önünde bulundurularak yapıldığında, inisiyatif, “etnikçilerin” eline geçmiş durumdadır.
PKK etkisizleştirilirse, DTP taahhüt ettiği hizmetleri yerine getirebileceği bir yetenekte olmadığı aşikârdır. (Nitekim bölgenin kalkınmasına dair bir gayret ve bir proje üretememektedirler. Yaz aylarında, yatağını yorganını kapan vatandaş, ya Karadeniz bölgemize fındığa veya çukur ovaya pamuğa ya da batıya gündelik işlere yönelmektedir. Yani onlar hiçbir zaman halk için umut olacak, ekonomik hayatlarına katkı sağlayacak bir endişeleri olmamıştır.)  PKK desteğinden mahrum bir DTP, marjinal hale gelecek, saldırgan ve “uç” siyaset takip etmek durumunda kalacaktır. Katiyetle bilinmelidir ki, bölgede güvenlik ve sosyo ekonomik meseleler vardır. Ekonomik temelli devlet politikaları DTP’ yi halkın nezdinde küçük düşürecektir.
Yapay bir etnik meseleyi canlı tutmak, sadece bir çetenin sürekli siyaset yapmasını sağlamaktan başka bir olay değildir. Bu imkânı onların elinden almak gerekmektedir.
Halk, bir şefkat eline muhtaç iken, caydırıcı bir kuvvet ile de, can ve mal emniyetini ortadan kaldıran PKK yı ortadan kaldırmak gerekmektedir.
AKP böyle bir siyaseti takip edebilir mi? Sorun buradadır.
                                                        
                                                        

YORUMLAR

Ad

Makale,131,Şiir,12,
ltr
item
Nesim Yalvarıcı Blog: “KÜRT AÇILIMI” NE DEMEKTİR?
“KÜRT AÇILIMI” NE DEMEKTİR?
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1X4Y0nSQWR9RltTPfOJv9rwSHQ9ynjNeNJM-0sWtZMQq8zDIM3MJDn17wvOFxELhsG5EZjzj2avBXMaJfMIspF0ilLxpR-1JiKCBon7T-k4wSAEF7-fyWqGvP9hQVYXm8UmJf9ZgOED8/s400/a%25C3%25A7%25C4%25B1l%25C4%25B1m.jpg
https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1X4Y0nSQWR9RltTPfOJv9rwSHQ9ynjNeNJM-0sWtZMQq8zDIM3MJDn17wvOFxELhsG5EZjzj2avBXMaJfMIspF0ilLxpR-1JiKCBon7T-k4wSAEF7-fyWqGvP9hQVYXm8UmJf9ZgOED8/s72-c/a%25C3%25A7%25C4%25B1l%25C4%25B1m.jpg
Nesim Yalvarıcı Blog
https://www.nesimyalvarici.com/2017/01/kurt-acilimi-ne-demektir.html
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/
https://www.nesimyalvarici.com/2017/01/kurt-acilimi-ne-demektir.html
true
4680738629484459283
UTF-8
Tüm Yazılar Görüntülendi Hiç yazı bulunamadı TÜMÜNÜ GÖSTER Devamını oku Cevapla Cevabı iptal et Sil Yazar: Anasayfa SAYFALAR GÖNDERİLER Hepsini gör SİZİN İÇİN TAVSİYE EDİLEN ETİKET ARŞİV SEARCH TÜM GÖNDERİLER İsteğinizle eşleşen bir yayın bulunamadı Anasayfaya Dön Pazar Pazartesi Salı Çarşamba Perşembe Cuma Cumartesi Paz Pzt Sal Çar Per Cum Cmt Ocak Şubat Mart Nisan Mayıs Haziran Temmuz Ağustos Eylül Ekim Kasım Aralık Oca Şub Mar Nis Mayıs Haz Tem Ağu Eyl Eki Kas Ara şimdi 1 dakika önce $$1$$ minutes ago 1 saat önce $$1$$ hours ago Dün $$1$$ days ago $$1$$ weeks ago 5 haftadan daha önce Takipçiler Takip et BU PREMIUM İÇERİK KİLİTLENDİ ADIM 1: Bir sosyal ağda paylaşın 2. ADIM: Sosyal ağınızdaki bağlantıyı tıklayın Tüm Kodu Kopyala Tüm Kodu Seç Tüm kodlar panonuza kopyalandı Kodlar / metinler kopyalanamıyor, lütfen kopyalamak için [CTRL] + [C] (veya Mac ile CMD + C) tuşlarına basın İçerik Tablosu