Kürtlerin etnik yapıları üzerinde yapılan bütün çalışmalar, ne acıdır ki, Müslüman –Türk milletine düşmanlıkla bakan kişi, kurum ve kuru...
Tarihi yanılgıya düşmemek için “Kürt” kardeşlerimizin, üzerinde yaşadıkları coğrafyalara ve “hem-hudut” oldukları milli mensubiyetlere bakılır ise, yani bu kardeşlerimiz ile ilgili, komşu milliyetlerin (Arap, Acem, Ermeni, Ruslar ve Çinler) kendi tarihlerine düştükleri kayıtlarda, hiçbir zaman onları Türklerden ayrı düşünmemişlerdir. İşte bu gerekçelerle, milli şuura sahip insanlar,” Kürt”kardeşlerinin varlığını şu veya bu sebeple irdelemekte yarar görmemişlerdir. Ancak, bütün komplekslerden uzak, üniversitelerimizin bu alanda objektif bir araştırma yapmaları bu hususun, dost-düşman her kese delilleri ile ortaya koymalarının milli bütünlük açısından önem arz etmektedir.
Teberi Tarihinde-ki bu tarih-bahse konu milletlerin yaşadıkları coğrafyalarda geçen tarihi olayları nakleder ve millet adlarını zikreder. Bu tarihe kayıt düşmüş herhangi bir “ Kürt” olgusuna rastlanılmamaktadır.
Ne var ki, Arapların”Taife-i Ekrad” “Kürt taifesi” olarak ifade edilen kavram,16. asrın sonları ile 17. asrın başlarına denk düşmektedir.
Teberi tarihinde, Demirci KAWA’dan bahsetmektedir. Kawa, “ZALİM DEHHAK” olarak tarihte ün yapmış, İran şahlarından birine karşı isyanın başı olarak bilinmektedir. Bu isyanda bulunan her kes, sarp dağlara sığınmak durumunda kaldı. Bahse konu olayların cereyan ettiği coğrafya, bu gün Kuzey Irak dediğimiz yerlerdir. Yani PKK’nın bu gün konuşlanmış olduğu yerlerdir. Bir bakıma Kuzey Iraktaki oluşum, Luristan, Belucistan, İran’da muhtelif sebeplerle, dağlarda yaşamak zorunda kalanların oluşturduğu bir topluluğun devamı niteliğindedir. Ancak zaman içinde farklı mensubiyet ve ekalliyetlerden de buraya dâhil olanlar söz konusu olabilir. O bölgede konuşulan dile bakıldığında da, iddiamızı doğrular niteliktedir.
Kürt olgusuna batıdan önce, Ruslar el atmışlardır. Sıcak denizlere inebilme ideali olan “Çarların Ülküsü”, sınırdaş olduğu Türk toplumunu sosyolojik olarak incelemeleri ve bölgede merkezi kültürlerin ve idarelerin kontrolünden uzak olan bu yapıyı hedef alan çalışmaların yapıldığını gözlemekteyiz. Minorsky ve V.Nikitin adlı generaller, bölgedeki demografik yapıyı, tahlil etmiş, sonrada müdahale edebilecekleri bir kimliğe kavuşturarak, tahrif etmişlerdir. Daha doğrusu, yeni bir yapılanmayı sağlamışlardır. Bu esnada, Türk devletini yönetenler, bu durumu anlayamadıkları gibi bu tezleri kuvvetlendirecek tavırlar sergilediler. Zira biliyoruz ki, Osmanlıcılık, Türk milliyetçiliği fikrinin önceliğinde bir fikir olarak kabul görmekte idi… bu durum millet bütünlüğüne kastedenler için elverişli bir avantaj idi…
Denilebilir ki, bu günkü “Kürtçülük” oluşumunun temelini Rus generallerden, V.Nikitin ve Minorsky atmışlardır. Daha sonra bölgeye Fransızlar, Amerikalılar, İngilizler ilgi alanları içine almışlardır. Özellikle “Kürt Teali Cemiyeti”nin yapılanmasında Fransızların büyük desteği bilinen bir vakıadır.
Doğrusu “Kürtçülük” adına yazılan ve “şeref name” olarak adlandırılan kitap, duyarlılıkla takip edildiğinde, “oğuz name”nin farklı bir versiyonu olduğu görülecektir. Hatta “TÜRK” kelimesi ile “KÜRT” kelimesinin aynı harflerin yer değiştirilmesi sureti ile yapılandırılmış olması, da tesadüf değildir. Israrla iddia ediyoruz ki, Türk milleti ile hesaplaşmak üzere, Kürt kardeşlerimiz, maniple edilerek kullanılmak ve sonrada bütünlüğümüze müdahale edebilecek bir zemini hazırlamak istemektedirler.
Millet bütünlüğünü, devlet bekasını duyarlılıkla algılamayan siyasetçiler acı bir hakikattir ki, bu yapılanmaya destek vermektedirler. Yaklaşık altmış yıldır. Türk devleti, demokratik hayatımıza karabasan gibi çöken siyasi kadroların beceriksizliği, basiretsizliği, acizliği sayesinde, devleti çıkmaza sokmuşlardır.
Sonuç olarak gelinen noktada, parlamentoda ekseriyeti elinde bulunduran iktidar partisi, şartlarını milletle bölüşmediği, ancak emperyal siyaset takip eden AB ve ABD ile gizli pazarlık neticesinde, bu milletin asli unsurlarını yerli işbirlikçiler ve terör örgütü ile beraber, bir kaos meydana getirdi. Sanki “maydanoz ekmeye gitmişler” gibi terör örgütü mensuplarını “barış elçisi” gibi karşılayarak herkesi derinden yaraladılar. Eğer onlar barış elçileri ise, barışın karşısındaki gücü de sayın başbakan ile sayın iç işleri bakanından dinlemek herkesin hakkı değil midir?
Hâsılı, Millet bütünlüğüne katkı sağlamayan bu yapılanma, ülkemizin hiçbir yerinde tasvip görmemiştir. Türk- Kürt kardeşliğinin temeline dinamit koyan bu politikaların mimarları bu milleti tanımadıkları ortadadır. Tanımadığı millete hizmet edebileceğine de inancımız yoktur.
YORUMLAR