Yakın tarihimiz, Türk milletinin hezimetlerini kaydetmektedir. Yaklaşık üç asırdan beri, her türlü zulme reva görülmüş, görülmeye de ...
Yakın tarihimiz, Türk milletinin hezimetlerini
kaydetmektedir. Yaklaşık üç asırdan beri, her türlü zulme reva görülmüş,
görülmeye de devam etmektedir.
Millet adına soylu bir ses çıktığında ise, Bizans oyunları
ile sesleri kısılmıştır. kıstırılırmıştır…
Osmanlı devleti, imparatorluk mantığı içinde Türk milletini
“tebaa” haline getirince, milletleşme süreci kesintiye uğramıştır.
Altı yüz kusur sene milliyetsiz bir devlet içinde, kaderine
mahkûm yaşamıştır.
Zaman zaman feryat etse de, “toplu kıtale” uğramış, sürgün
edilmiş ve sindirilmiştir.
Türk ve Türkmen, asla devlet idare etmemiş, sadece vergi
veren ve ölümlere gönderilen, serhat boylarına sürdürülen olmuştur.
Nihayet Osmanlı devşirmeleri, devletin varlığına kasteden
fiili durumu ortay çıkınca, yeniden türkün iradesi devreye girmiş ise de çok
geç kalınmıştır.
Abdülhamit’in “hasse” ordusunun kurulmasını istemesi
bundandır.
Ne var ki 19. Asrın popüler düşüncesi milliyet şuuru üzerine
devlet politikalarının gelişmesi karşısında Osmanlı direnememiş ve üç kıta
üzerinde silinmiş, Anadolu coğrafyasına hapsolun muştur.
Başsız, idealsiz, umutsuz kalmış Türkler bulundukları
yerlerde tarifi kabil olmayan acılarla hayatlarını idame etmeye çalışmışlar.
Balkanlarda, Kafkaslarda, Suriye de, Irak’ta, yemen de…
Bu gün hala acılar yaşanmaktadır…
1800’lü yılların sonlarında, bir gurup tıbbiyelinin ve
askeri erkânın içinde gelişen “milli şuur” 1900’li yılların başlarında, devlet
kurabilecek bir irade geliştirmiş ve bu yapı içinde devletimizin, haçlı
birliklerinin amansız saldırılarına karşı bu günkü sınırlarımız içindeki
devletimizi kurtarabilmişlerdir.
Yine devlet bünyesinde yerleşmiş “devşirmeler” , devleti
rahat bırakmamış, entrika ve hilelerle devleti elde etmiş, milletleşme
sürecinde, “milli şuurlanmayı” hep baltalamışlardır.
1944 tarihinde “milli şuura” dair var olan bütün unsurları
ortadan kaldırmayı düşünen hainler, milliyetçileri tabutluklara mahkûm etmiş ve
milleti milliyetsiz politikalara mahkûm etmişlerdir.
1946 lı yıllarda çok partili hayata giren ülkemiz, önce
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi ile daha sonra da, Milliyetçi Hareket Partisi
ile Millet ve milliyet politikalarını millete sunmuşlardır.
Mandater ve yabancı hayranlığı ile devleti idare edenler, bu
durumdan rahatsızlık duymuş, bidayetinde, CHP, nihayetinde ise, DP, AP, ANAP,
AKP muhafazakârlık adı altında, seküler sistemi (Dünyevilik) din olarak
aktararak milletin iradesini gasp etmişlerdir.
Bu sistemin ahlaksızlık üzerine varlığını devam etmesinin
önünde en büyük engel olarak Milliyetçiler ve Milliyetçi Hareket Partisinin
Kadroları görülmüştür.
Bu sebeple günümüzde küreselci(Globalist)düşüncenin tek
hedefi, Milliyetçi- ülkücüler ve Milliyetçi hareket partisi olmuştur.
Zira milletin uyanması, aydınlanması halinde devletimizin
bünyesine sızmış ne kadar devşirme ve kansız varsa, keyifleri kaçacak, milletin
kanını emen Man Kurtların defteri dürüleceği aşikârdır.
Uluslararası (küreselci güçlerle)birlikte hareket eden bu
unsurların yegâne hedefi, milliyet ve milliyetçiliği etkisizleştirmek olmuştur.
Bu iradeyi, CHP de de, DP’de de, AP’de de, ANAP’ta da, AKP
de de görebiliyoruz. En acı olanı ise 12 Eylülde askeriyede görmesidir.
Küresel sermaye ve onun emrindeki küresel tehdit unsurları,
Milliyetçi Hareket Partisini hedef aldığını görmekteyiz.
Bütün algı operasyonu MHP üzerinde geliştirilmektedir.
Medya, MHP’yi hedef haline getirmiş, siyasi hayatımızda nötr olabileceği bir
çalışma ve kampanya yürütmektedir.
Bu çok bariz bir şekilde görülebilmektedr.
Devlet hayatında ve sosyal pratikte etkilerinin azalacağı
küçük düşürme, aşağılama ve linç kampanyasına rağmen, milli şuur dimdik
ayaktadır.
“Birleşik Hristiyan gücü” olan Haçlı ruhunun finanse ettiği
bu yapıya ne acıdır ki, Müslümanlık kisvesine bürünmüş bir takım
seküler-liberal düşünce mensupları yürütme görevi yapmaktadırlar. Bu ise
milletin zihnini karıştırmakta, milleti menfaati ile vicdanı arasında bocalar
duruma sevk etmiş durumdadır.
Bu meyanda, MHP’nin de gelişen şartlardan iç bünyede etkilenmesi
ve zaman zaman kamuoyuna yansıyan olumsuzlarında küreselcilerin işini
kolaylaştırdığını gözlemleyebiliyoruz.
Medya ve basın, adeta küreselcilerin sözcülüğünü yaparak
haksız saldırılarda bulunmakta, görüş ve düşüncelerini beyan imkânı tanınmadığı
gibi, cevap hakkı dahi kullandırmamaktadır.
Devleti yönetenlerin “müstemleke valisi” hükmünde hareket
ederek, milli şuur sahiplerini devlet kadrolarından ve sosyal alandaki etki
alanlarını daraltabilmektedirler.
Özellikle 12 Eylül harekâtından sonra, devlet gücünü kullanarak
ülkücü kadroların etkisizleştirmesi, bütün hızıyla devam ederken, MHP ve ülkücü
kadroların toparlanmada karşılaştıkları bazı problemlerin varlığı, millet
nezdinde, pasifize oldukları görüntüsü vermektedir.
ANAP ile başlayan ülkücü avı, ikbal ve makam, imkân sunmak
suretiyle teşkilatlarından koparılan ve “eski ülkücü” yaftası ile de “fanusta”
tutulan ülkücülerin beyanları ile de ülkücülere saldırılar gerçekleştirilmekte
ve böylece ülkücü kadrolar arasında zaaf ve güvensizlik iklimini yaratmaktadırlar.
Birleşik hıristiyan gücü olan haçlının günümüzdeki adı olan
küreselcilik, milli dokumuzu, “muhafazakar anlayışla izale etmekte ve bu
sebeple de, iktidar zeminini bu yapıdaki insanlarla kontrol etmektedir.
MHP, özellikle muhafazakârlık zırhına bürünmüş seküler
–liberal yapının hedefi durumundadır. MHP kadrolarının, teşkilatlarında “Milli
şuur” eğitimine, yeniden gitmesi zaruret olmuştur. Maneviyat ile ilgisi zayıf
olanların, kolayca elde edilebilir olması, camianın moralinin bozulmasını
sağlamaktadır.
Netice olarak, Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlunun kopması süreci
yeniden değerlendirilmeli, milliyet şuurunu esas alan her mertebede çalışmalar
başlatılmalı, teşkilatlara yeni dinamizm kazandırılmalıdır.
Zira gidişat öyle gösteriyor ki, ülkücü –milliyetçi kadrolar
“makosnleri” yeniden giymek durumunda kalabilirler. Çünkü milli mefkureye sahip
insanlar, isteselerde gelişmelere kayıtsız kalamazlar.
Küresel tehdit unsurları bütün cephelerden ve bütün
imkânları kullanarak hedef haline getirdiği MİLLİ şuur sahibi, ülkücü
Milliyetçileri ve onun siyasi temsilcisi hükmündeki MHP’yi, rahat
bırakmayacaklardır.
Dört yüz elli milyonluk Türk Dünyasın ve Ülkemizin geleceği
için Milliyetçi Hareket Partisi, bu hayâsız ca sürdürülen mücadeleyi
kazanmalıdır.
YORUMLAR