PKK; Terör örgütü olarak, düşünce temelinde Marksist diyalektiği benimsemiş bir yapıdadır. Sadece Marksistleri temsil edebileceği konumd...
PKK çok boyutlu destek aldığı her kes tarafından bilinmektedir. Irak Devleti, Türkiye’nin Türkmenlerle kurulabilecek bir organik bağ korkusu ile her zaman Kürt varlığını destekleyici siyasetlerini sergilemiştir. Ve bir tampon bölge oluşturma fikrini hayata geçirmek adına, Kürt siyasetini desteklemiştir. Irak Devletinin komşuları ile girdiği en ufak bir anlaşmazlıkta, PKK’nın aktif olarak harekete geçmesi tesadüfî değildir. Sınırları, sınır ötesinden korumak siyasetinde kullanılan bir yöntemdir. Körfez(Kuveyt) ve İran’la olan savaşlarında bunu yakından gözlemlemedik mi? Ancak Irak devleti içindeki Kürt hareketi, kontrol edilemez bir hal alınca, alternatifini desteklemesi için hem İran’ karşı hem de Türkiye ye karşı PKK ve PJEK’ destelemektedir. Yine Bölgede etkinliğini sürdürmek isteyen “emperyal güçler ve İsrail doğrudan destek içindedirler. Bölgede mevcudiyeti önemli ölçüde bulunan Ermeni ve Süryani asıllıların doğrudan desteklerini alabilmektedirler. Nüfus Kütükleri geriye doğru incelendiğinde, PKK destekleyici ve finansörlerinin, onun organizatörlerinin, gayri Müslimler olduğu kolayca anlaşılacaktır. Bunun en bariz örneği; seksenli yıllardan bu yana devam eden terörde şehit edilen Mehmetçiklerle, köylere yapılan gece baskınları ile öldürülen Müslüman Kürt vatandaşlarımızdan başkaları etkilenmemiştir. Aynı zamanda bu uygulama ile de PKK; sürekli bu tehdit yolunun açık olduğunu, zaman zaman kırsal kesimde ki baskınlarını sürdürerek, bölge halkını tehdit altında tutmaya devam etmektedir. Buna karşılık, Süryaniler, Ermeniler, Keldaniler, Nesturiler ve Arap ekalliyetine (mensubiyetine) sahip olanlar en ufak bir zarar görmemişlerdir. Silah ticaretinden ve uyuşturucu işinden elde edilen gelirler, PKK’nın isteklendirme (motivasyon) kaynağı olmaktadır.
Burada devleti yönetenlerin, bölge halkının beklenti ve ihtiyaçları ile örtüşmeyen bazı karalar alması, bölge insanını potansiyel PKK’lı gibi ön görmesi işi daha da zorlaştırmıştır. Bu sayede PKK kolay bir zemin yakalamış ve halkın içinde etkinlik yaratabileceği çalışmalara girmiştir.
PKK; Türk solunun kucağında başlatılmış, geliştirilmiş, büyütülmüş, Türk siyasetine kazandırılmış, yapılandırılmış ve bu güne taşınmıştır. Zaman içinde, proje üretemeden, milletin hissiyatını harekete geçirerek, kolaycı ve fırsatçı anlayışı tercih eden “sağ siyaset erbabı” da, PKK siyasetine zemin hazırlayan açılımlar yaparak, onlara kuvvet vermişlerdir. Hatta Cumhurbaşkanlığı, başbakanlık görevlerinde bulunan şahıslar bile PKK’nın ortaya koymaya çalıştığı bazı düşünceleri “pervasızca” iddia ederek, terör örgütünü haklı çıkaracak gelişmelerin fitilini ateşlemişlerdir. Bu olayın adına, kışkırtma bir başka ifade ile duyguları harekete geçirmek suretiyle siyaset yapmak diyebileceğimiz yöntemi uygulamada beis görmemişlerdir.
İlk defa olarak, Ecevit’in başkanı olduğu CHP, doğuda ve güneydoğuda etnik temelli siyaseti, marjinal solun bütün fraksiyonlarını içine alarak, uygulamış, Erbakan’ın MSP’si, Özal’ın ve Mesut Yılmaz’ın ANAP’ı, Demirel’in DYP’si, birbirlerini kopyalayarak, aynı frekanstaki siyasetleri takip etmişlerdir. Ancak, AKP hata üzerine inşa edilen bu geleneği devam ettirerek, “etnikçi temelde” siyaseti yapan kişileri de siyasetine alarak, bu konuda PKK’nın siyasi temsilcisi olduğunu iddia eden HADEP ve DEP ten daha hızlı “etnikçi” politika ve siyasi söylemlerde bulunmaktadır. Bu gelişmelerde, kaybedilen milli birliğimiz ve devlet bütünlüğümüzün yeniden inşa edilebilmesinin somut bir siyasi yaklaşımın olmayışı ise özellikle büyük bir karamsarlığa ve giderek, terör ve tedhişle sindirilen halk, gelişmeler karşısında ne yapacağını bilemez hale düşmüştür. Gücü ve imkânı olanların Göç etmek suretiyle Batıya ve Büyük Metropollere yerleşerek, PKK nın etki alanlarından kurtulmaya çalışmışlardır. Ancak bu imkanı olmayanlar, devletin işleyişinde, yani kamu ve mahalli idarelerde, AKP vasıtasıyla, “inisiyatif” duruma getirilmiş olan “etnikçilerin” kucağına onların insafına terk edilmişlerdir.
Türk devlet geleneğinde hiç rastlanılmamış bir şekilde, devlet kendi içinde, varlığına kastedecek operasyonel faaliyetlerle, varlığını “önemsizleştiren” bir görünüm içindedir. Devlet kurumları birbirleriyle savaşır bir görünümdedirler. Adalet mekanizması, “Memnu” kalması gereken bazı hukuki süreçleri, hükme bağlamadan kamuoyunda ifşa ederek, mahkûmiyet hükmü verilmemiş kişileri mahkûm edilmişçesine kamuoyuna sunabilmekte, gerekli gizlilik hassasiyetini uygulayamamaktadır. Devlet ve devlet kurumlarını kişilerin hatalarından ötürü, çok kötü gösterilmektedir. Bu ise devletin yıpranmasın sağlayan bir süreç şeklinde algılanmaktadır.
Mevcut şartlar muvacehesinde yapılacak mahalli seçimlerde, ülkemizin pratiğine uygun politikaları uygulama imkânının mümkün olmadığı ortadadır. Ayrıca Doğu ve Güneydoğuda yaşayan Kürt vatandaşların, “PKK tarafından sindirilmiş, AKP tarafından politik baskılara bırakılmış bir durumda mahalli idareler seçimleri hangi “objektif” kriterle yapılacağı merak konusudur. Vatandaşların hayat kalitesini arttıracak hangi alternatifleri sunabilecekleri merak konusudur. Zira geçmiş bütün seçimlerde bölgede sadece “etnisite” üzerinden siyaset yapılmış, temel ihtiyaçların karşılanabileceği insani boyutlu hiçbir projeden bahsedilememiştir.
AKP’nin bölgeyle ilgili kışkırtıcı bir üslupla siyaset yapması, bölgede bazı şehirleri hedef göstermesi gerilime sebep olmuş, karşı bir hareketin oluşmasına zemin hazırlayıcı bir tavırla takip ettiği bu tarz, infiale neden olmuştur. Van ve Diyarbakır’daki Sayın başbakanın ziyaretleri esnasındaki gelişmeler ve Sayın Cumhurbaşkanımızın bölgeye yapacakları ziyaretlerini iptal etmeleri PKK ve yandaşlarına büyük cesaret verirken, PKK ve yandaşlarına karşı olan vatandaşların devlet desteğinden, ümitsizliğe düşmelerine sebebiyet vermiştir.
Bu seçimler; Doğu ve Güney doğuda, PKK ve onun destekçilerinin mevcut iktidar tarafından kışkırtılarak tahrik edilen bir yaklaşımla yapılacaktır. Bölge halkının sindirilmiş olması, AKP ve DEP’in perde gerisinde anlaşmış olduklarının izlenimini vermektedir. İki partili bir seçimin hem ekonomik hem de kolay olabileceğini düşünmektedirler. İyi takip edildiğinde, görülecektir ki, iki partinin sunacakları sosyal ve ekonomik programlar benzer programlar şeklinde olacaktır. Her iki parti programları da, parti başkanlarının ihtiraslarını karşılayacaktır. Halkın ihtiyaçları burada yer almayacaktır. Yani ihtiraslar karşılığını bulacak, ihtiyaçlar ilânihaye devam edecektir.
Sonuç olarak bu güzel bölgelerimizde, kışkırtılmış ve önemli mevziler kazanmış PKK, ve Sindirilmiş Kürt kardeşlerimizle seçimlere gidilecektir. AKP de kazansa, DTP’te kazansa devlet hayatımızda, milli birliğimizde, ekonomik yaşantımızda, sosyal ve siyasal yaşantımızda irtifa kaybetmiş görünmekteyiz.
YORUMLAR