Doksanlı yıllarda, cereyan eden hadiselere baktığımızda; Bu güne benzer olaylar yaşandığını, Aynı tepkiler ve aynı algılamalar olduğ...
Doksanlı yıllarda, cereyan eden hadiselere baktığımızda;
Bu güne benzer olaylar yaşandığını,
Aynı tepkiler ve aynı algılamalar olduğunu görmekteyiz.
Tesadüf müdür? Bilinmez…
Gelişmelere bakıldığında, şaşmayan bir hedef, var.
Türk milletinin birliği ve Türk devletinin dirliği hedef
alınmıştır.
Doksanlı yıllarda ki olaylar gibi…
Halepçe katliamı yapıldı, Peşmergeler güneydoğu
sınırlarımıza dayandı,
İnsani duyguları harekete geçiren batılılar, Irak’tan kaçan
herkesi, sorgulatmadan sınırlarımız içine aldırdılar.
Doğu Anadolu’nun birçok yerleşim bölgeleri onlara tahsis
edildi.
Özellikle, köy-kent projesi kapsamında, “mezraları bir
merkezde toplamak üzere imal edilmiş yerleşkeler…”
Dönemin başbakanı Özal; bir koyup üç alacağız gibi toplumu
kandıran o meşhur mesajı vererek, milleti tepkisiz hale getirdi.
Tabi, üçün birini dahi alamadı… Ne oldu?
Peşmerge ile
birlikte, on iki eylülde ne kadar kaçak duruma düşmüş militan varsa, gerilla
eğitimi alarak, sınırlardan içeri alındı.
Peşmerge bölgede keşif imkânı buldu…
Daha sonra malum! Bölge kan gölüne döndü…
O günlerde kazandıkları mevziler sayesinde;
Bölgeyi nasıl teslim edebiliriz gibi bir projenin kılıfını,
“çözüm süreci” adı altında tasarlamaya çalışmaktadırlar.
Sayın başbakan; hakkını yememek lazım, bu konuda, tam bir
“müstemleke valisi” gibi çalışmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanı ise tasdik memuru hükmünde görünüyor.
Suriye de baş gösteren olaylara bakıldığında, aynı gerekçe
aynı mesajlar aynı hedef ve stratijiler hayata geçirilmiştir.
Hamaset nutukları atan sayın başbakan ve onun hariciye
bakanı,
Milletimizin İslami hassasiyetini istismar edercesine bu
konuyu, duyarlılıktan uzak, üzerinde muhakeme edilmeden millete yutturmaya
çalışmaktadırlar.
Beşir Atalay’ın ifade ettiğine göre; Suriyeli mültecilerin
sayısı, bir milyon yüz bin kişi civarındadır.
Kesin sayıyı
bilmediği için yaklaşık olarak ifade etti. Ya da hakikati gizleyerek muğlak bir
rakamdan bahsetti.
Mülteci olarak ülkemizde bulunan guruba, şaka gibi bir teklifte
bulunularak,
Hazırlanmış kamplara yerleşmeleri söylemekteler.
Kimin nerede ve hangi
şartlarda ikamet ettiği bilinmediği gibi, sayıları da bilinmemektedir.
Bölgemizde dehşet saçan Işid örgütü ile ilgili organik
bağları da bilinmiyor elbet…
Ya da biliniyor ve gizleniyor….
Bu hükme nasıl varıyoruz? Çünkü hükümet, yasal olmayan
güçlerle “paralel” hareket kabiliyetindedir.
Paralel yapıyı da, milletten gizlemediler mi?
Ne zaman paylaşımda anlaşmazlık çıkınca olanlar oldu…
Işid organize terör örgütüdür. Hedeflerini tespit etmiş,
stratejisini ona göre harekete geçirecektir.
Yani hangi insanı ve hangi noktayı vuracağı önceden
bellidir.
Lakin devletin güvenlik birimleri bundan haberdar değil…
Birbirlerini
fişlemekten, terör örgütünün kapasitesi ve muhtevasını tespit edemiyorlar.
Ülkemiz; Hizbullah’ın yaptıklarına, rahmet okutacak
gelişmelere gebedir.
Sindirilmiş millet, daha da sinecek, gözleri önünde
öldürülenlere şahitlikten bile kaçınacaklardır.
Kim niçin vurulduğunu bilemeyecektir.
Musul ve Kerkük te Türkmenler yerlerinden yurtlarından
çıkarılıp öldürülürken, hiç bir haber kanalında gündeme gelmeyişi, çok manidar
değil mi?
Gazze’de ölenler insan da onlar insan değil mi?
Elbette insan…
Lakin Işid terör örgütünün vahşetini deşifre etmeyenler,
gelecekte ülkemizde, yapabileceklerinin de örtbas edilebileceğine işaret
etmektedirler.
Hayâsızca bir politika izlenmekte…
Medya ve basın, ordu ve polis, gelişmeleri seyrederken,
Başbakan Tayyip Erdoğan ve AKP, siyasi ikballeriyle
meşguldürler.
Müşterek hareket ettikleri, terör örgütleri ise mevzi
kazanmaktalar…
Işid ve başbakanında dediği gibi, “ya taraf olacaksınız, ya
da bertaraf…”
İki kutuplu bir toplum yapısında, organize olmuş güçler,
azınlık ta olsa kazanma şansı daha yüksek değil mi?
Bölgemizdeki gelişmeleri duyarlılıkla gözlemlediğimizde bunu
daha iyi anlayacağız…
Nesim Yalvarıcı
YORUMLAR