Aslında aşina olduğumuz bir yöntem değil midir? Ne zaman kamu oyunda istenmedik bir organizasyon varsa, marjinal ve ideolojik guruplara...
Aslında aşina olduğumuz bir yöntem değil midir?
Ne zaman kamu oyunda istenmedik bir organizasyon varsa,
marjinal ve ideolojik guruplara ihale edilir, onun üzerinde haklı ve meşru
talepler, kim vur duya gider…
Çünkü servet paylaşımında adaletin sağlanabilmesi, barış ve
esenlik ortamında daha iyi talep edilir, daha iyi anlaşılır…
Bu durum olmaması için bir kargaşanın sürekli ve sistemli
yaşaması gerekmektedir.
Yani, “bulanık suda balık avlamak metodu…”
Devleti sevk ve idare edenlerin siyasi “erk” olduğunu
zannedenler yanılmaktadırlar.
Zira son iki yüz elli senedir, sermaye sınıfı, hem devleti,
hem de siyaseti yönetmekte…
Devreye birde küresel sermaye ve küresel tehdit unsurları hâkim
ise…
Son seçimlerde, asimetrik ekonomik tabloya bakılınca, daha
net anlaşılmaktadır.
Yani millet; AKP ve Tayyip Erdoğan’la değil, TOBB ve türevi
kuruluşlarla siyasi mücadele içinde…
İş ve çalışma barışı var diyebiliyor muyuz?
Eğer dört kişilik bir aile, sekiz yüz otuz liralık asgari
ücretle geçinebilir ve yeterlidir diyorsanız, diyecek lafımız yok…
Lakin açlık sınırı resmi rakamlara göre, bin dokuz yüz
civarında seyrediyor…
Servet paylaşımında ise, ülke servetinin yüzde doksanı
nüfusun yüzde onu tarafından kullanılmaktadır. Yüzde doksan nüfus ise yüzde
onluk paydan hissesini almakta…
Bu durumunda anlaşılmaması için kargaşanın ve huzursuzluğun
olması gerekmektedir…
Hükümetler ve siyasal yapı bu sistem içinde, “ağanın
sürüsünü bekleyen çoban hükmündedir.” Kim ağanın malına daha sadık, daha iyi
koruyucu olacaksa, onu çobanlığa münasip görmektedirler…
Çoban dediysek tam donanımlı tekmil duruşu olan bir çoban…
…..
12 Eylülleri gördüğümüz için daha net görüyoruz…
Sisteme
başkaldıranların ne durumlarda kaldığını, neler yaşadığını…
Sermayedarlar hiç kaybetmedi…
O günde, bu günde…
PKK terörü de bunların işi… Paralel yapıda onların işi… Sıra
dışı (MARJİNAL) sol ve sağ guruplarda devlet içi organizasyonun işi…
Hiçbir ideolojik ve siyasi yapı destek beklediği, umduğu,
kitleye sıkıntı verecek “antipatik” davranışı tercih etmez.
Varsa sistemin ve efendilerinin işidir…
Yakın tarihimizde iki örnek durumun anlaşılmasını
sağlayacağı ümidindeyim…
Güney doğu olaylarında, PKK üstüne sevk edilen güvenlik
güçlerinin tabancalarının kabzalarına “üç hilali” yapıştıranlar, sistemin
pisliklerini örtbas etmek üzere dikkatleri ülkücüler ve MHP üzerine teksif
etmediler mi?
Hâlbuki kamu görevlileri, hizmet ve görev ifa ederken
herhangi bir siyasi amblem veya kanaatlerini bildirmeleri yasal suç değil mi?
Hiçbir ülkücü ve hiçbir MHP’li bu durumu kabullenmedi
benimsemedi…
Elbette suç
Lakin sistemi izole edeceği için çobanlar öyle uyguladı…
Şimdi emsal uygulama var gündemde;
Paralel yapı…
Devlet imkânlarını sonuna kadar bu yapıya sunulmadı mı?
Yapılan her icraat devletin kayıtlarında tescilli bir şekilde
durmuyor mu? Duruyor…
Hatta Başbakan; “ne istediler de vermedik” diyecek kadar,
“merdi Kıpti, şecaat arz ederken, firkatin söyler” misali demedi mi?
Dedi…
Şimdi, eğer paralel yapı ceza görecekse, yardım ve
yataklıktan, hükümette ceza görmelidir…
Görülen o ki dünde hükümet içi organizasyonlar devletin
eliyle oluyordu, bu günde…
Bizlerde bir birlerimizi gırtlaklamakla meşgulüz…
Aynı zamanda durumdan hoşnut uz…
Kölelik benzeri bir sistem ikame edilirken, durumundan
memnun köleleri oynamaktayız.
Maalesef…
Nesim YALVARICI

YORUMLAR