Barış, her insanın özlemle arzu ettiği bir durumdur. Barış olmayan yerde, insanlık adına hiçbir şey olmaz. Bu dünde böyle idi, bu gün...
Barış, her insanın özlemle arzu
ettiği bir durumdur. Barış olmayan yerde, insanlık adına hiçbir şey olmaz. Bu
dünde böyle idi, bu günde böyle, yarında böyle olacak… İnsan barış içinde
yaşadığı zaman insandır.
Ne zaman barış gündeme gelse biliyorum
ki, barışı tehdit eden bir yaklaşım hayatımızı gölgelemektedir. Son günlerde
bir gizli el, piyonlarının eline barış flamalarını vermiş, ortalıkta barış
naraları attırmaktadır. Kimi kimle ne için barıştırmak istediklerini de bir
tülü net ve anlaşılabilir bir lisanla izah etmemektedirler. Zira onlara bunu
dikte ettirenler, sonrası ile ilgili bilgi vermemiş olsa gerek…
Hükümet odağını kaybetmiş bir
görüntü sergilemektedir. Önce “Kürt açılımı” dedi, “demokratik açılım” dedi,
şimdide “barış” diyor. “Milli birlik açılımı” asla diyemezler… Beslediği
beslemeleri de boy boy aynı teraneyi tekrarlayıp duruyorlar.
Suriye ile barışılabiliriz,
olmalıda… Hatta Azerbaycan lı kardeşlerimize ve Karabağ katliamına rağmen, Ermenistan
ile de barışabiliriz… Zira biz köklü bir devlet geleneği olan bir devletiz…
Barış şartlarını hukukumuz zedelenmemek kaydıyla… Bunu alkışlarız, saygıyla
karşılarız… Söz konusu PKK ve onun oluşturduğu korku atmosferinde varlığını
sürdüren bir avuç bölücüye sadece insan hukuku çerçevesinde yargılanmak
kaydıyla vatandaşlık muamelesine muhatap kılınır… Belki de affetmek,
barışmaktan daha da anlamlı olur…
Bir ülkede, yönetimi elinde
bulunduran siyasi kadro, ülkesindeki meseleleri demokratik platformlarda ifade
etmekten acz içine düşmüş, sokakta, “tüccar cemiyetçilere,” milletiyle barışık
olmayı hiç düşünmeyen, bir eli bölücülerin elinde olan sanatçı kılıklılara,
medyada patronun iradesinin dışında kalem oynatamayan yazarlara, ifade
ettirmeye çalışmaktadır. Bu ne kadar acı veren bir durum…
Kimi, kiminle barıştırmak
istiyorlar, anlamak pekte zor değil. Devletimizi, Marksist terör örgütü olan ve milletimizin “asli unsuru” olan Kürt
kardeşlerimizi temsil ettiğini sanan, hedefi ve stratejisi kaos yaratarak, bir
başka gücün egemenlik alanına zemin hazırlayan PKK…
Bir yanda da, doğu ve güneydoğuda
cereyan eden sosyal ekonomik problemlere çözümü olmayan, sadece “etnik tahrik”
temelinde, etnisiteye dayalı bir siyaset takip eden ve meriyetteki yasalardan
istifade ederek meşruiyeti istismar ederek siyaset yapan DTP… PKK’nın bölge
halkı üzerinde baskı kurarak seçimleri DTP lehine etkilemesine göz yumacak
etkisiz bir yaklaşımı tercih eden AKP… Haksız bir paylaşımla ülkemizdeki her
türlü olumsuzluğa sebebiyet veren bu acımasız sisteme mutlak çoğunluğu olduğu
halde müdahale etmeyen AKP… Siz önce barışı buralarda arayınız…
Yüz yıldır ABD nin Wilson
prensipleri çerçevesinde tasarladığı, ilki sevr olan projenin tahakkuku için
oynanan oyunu hayata geçirmek için tasarlanan tezgâh…
Taraf ve karşı taraflara
baktığımız zaman, meydandaki barış çığırtkanlığı yapanların profilleri,
niyetlerini de ele vermektedir.
Dünün komünistleri, bu günün
neo-liberalistleri renk değiştirmiş olarak karşımızda durmaktadırlar… “Siyon
Liderlerinin Protokolleri” kitabında şu ifade yazılıdır. “her komünist, önlüklü
bir mason, her mason, önlüksüz bir komünisttir.” Eğer bunlar barış elçiliğine
soyunmuşlar ise, bilmeliyiz ki, Kürtünde, Türkünde canı yanacaktır. Zira
bunlar, barışı her zaman iğfal edilebilen bir civan olarak düşünürler…
Bunlarda; “dünya hâkimiyeti yoluyla, dünya hükümeti” kurmak ideali vardır. Ve
bu piyasada gördüğümüz barış havarileri de bunların piyonlardırlar.
Hükümeti incelediğimizde, sayın
başbakan, kendisine siyaseten ikbal ve gelecek hazırlayan “milli görüşü”,
amacına ulaşmak üzere, masum insanları kandırmak “milli görüşe” ait giydiği
gömleği çıkardığını kendisi ifade etti. Başbakan olur olamaz da, “İslam benim
referansım değil” dedi. O halde sayın başbakan siyasi birliktelik içinde olduğu
ABD ve İdeali olan AB ye dahil olmak fikri için, birlikteliğiyle iftihar ettiği
Avrupa birliğinin, dünya da ileri sürdüğü neo-liberal siyasetçi kimliği ile
dolaşmaktadır. Onunda barış anlayışı birlikte olduğu bu anlayış paralelinde
olmasından daha doğal ne olabilir…
Evet, barış olmalıdır. Ama barış,
öncelikli olarak devletimize şartsız ve kayıtsız PKK teslim edilmelidir.
Amerikanın “çekiç güç” kanalı ile bu güne kadar bize verdiği zararı tazmin
etmelidir… Ve batıda, Kanada da, Amerika da, Avrupa’da ki bütün bölücüler Türk
adaletine teslim edilmelidir. Ve sonra Türk Milletinin egemenlik haklarını
ihlal ettik diyerek, batı bizden özür dilemelidir. Ve Türk devletine karşı
herhangi bir kötü niyet beslemediklerine dair teminat vermelidirler…
Kürtler birinci sınıf ve asli
unsurumuz vatandaşlarımız ve soydaşlarımızdırlar. Etle tırnak gibiyiz… Tasada
sevinçte kıvançta biriz… Barışı kirletenler, önce bu güzel bölgemizde, PKK’nın
yarattığı güvensizlik ortamını güvenli hale getirsinler, orada, devleti
işletemeyen aciz siyasileri ve de terör örgütüne destek veren siyasileri ikna
etsinler, bizim kardeşlerimizle küslüğümüz yoktur.
![[featured]](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzbMe57zeEpb5qTqUHF7Kuxrq-7M3Rb7gGiI_nR0SDsKlzbxhyphenhyphen-lfMIMcWSef2biyfjYSYgAaexEgPrPGNeNJAuKqUhHHJGYxjhjuESnTgpnlDM-_p_lBSxE2aj7KMXM_YvmgGZ5uKhSQ/s400/zeytin-dali.jpg)
YORUMLAR