Azerbaycan, Türk milletinin, “can Azerbaycan”ıdır. Mevcut iktidarın “canımızı” acıtan Ermenistan açılımı, Azerbaycan'ı hüzünlü bir yo...
Azerbaycan, Türk milletinin, “can
Azerbaycan”ıdır. Mevcut iktidarın “canımızı” acıtan Ermenistan açılımı,
Azerbaycan'ı hüzünlü bir yol ayrımının eşiğine itmiştir. Milletlerin varlık
sebepleri ve Saikleri, haklarını korumak esasına göredir. Bu açılımla, kimin
hakkı korunduğu belli değildir. Bizim hissiyatımızı kullanarak siyaset
yapanların, bu meseleyi sağlıklı anlamak zorundadırlar. Biz barışçıyız, komşu
hakkını gözetiriz, ancak, vatan ve millet mevzu olunca durum değişir.
Barış konusunda toleransım,
kaynağını manevi düşüncelerimden almaktadır. Zira yüce Allah affetmeyi çok
sever… O sebeple mevzu barış ve esenlik içinde bir dünya tesis edilmesi olunca,
hadiselere daha temkinli yaklaşmaktayım. Sanırım milli seciyemiz ve milli
hafızamızda da yer etmiş olsa gerekir ki, devlet hayatımızda da barış,
savaşmaktan daha önceliklidir.
Devlet geleneğimizde bağışlama ve
toleranslı olma hususuna, sıklıkla rastlanmaktadır.
Muhtemeldir ki, merhametlilerin
merhametlisi olan Yüce Allaha olan bağlılık bunu sağlamaktadır. Ancak, devlet
hayatının, hissiyatı kabul etmeyeceği de bir gerçektir. Biz şahsi haklarımız
ile ilgili her türlü takdiri kullanalım, ancak kamu hakları söz konusu
olduğunda biraz duralım.
Sınır komşularımızdan Ermenistan
ile uzun zamandan beridir süregelen bir anlaşmazlığımız vardır. Hem bölgemizde,
hem dünya da, hem de her iki ülkede, psikolojik bir sürtüşmenin kaynağı olarak
durmakta idi… uzun bir diplomatik çalışma ile kısmide olsa bir muamma bir çözüme
doğru yelken açtı…
Tarihi vakıa şudur. Ermeniler,
Gregoryan (bir mezhep) Hıristiyanlardandır. Yani Hıristiyanlıkta uç mezheplerden sayılır.
Dolayısıyla ne Protestanların, ne Katoliklerin, nede Ortodoksların tahammül
edemediği, bu sebeple de, içlerinde blok olarak barınmalarına müsaade edemedikleri
bir durumdadırlar. Ancak, biz Müslüman Türklerle, asırlardan beri ortak bir
coğrafyayı paylaşmakta hiçbir sakınca olmadan yaşadığı da tarihi bir vakıadır.
Hatta devletlerimiz içinde bunlara;” tebaayı sadıka” ( sadık tebaa) denmektedir. Askeriyeden
mülkiyeye, ticarete, sanattan ziraata, hayatımızın tümünü paylaştığımız bir ekalliyet
(etnik yapı)…
Bu hal devletimizin payidar ve
güçlü olduğu zamanlarda geçerliliğini korudu. Devlet zayıflayınca, bunlarında
milliyetçilik damarları kabardı ve müşterek bir vatanı bölüştükleri
komşularına, daha güçlü devletler lehine tavır aldılar. Hatta cephe gerisinde,
zayıf düşebileceğimiz ve ihanet diyebileceğimiz birçok vakıanın faili oldular.
Bu hal güvensizliği doğurdu. Güvensizlik giderek huzursuzluğu tetikledi. İç
barış ve esenlik bozuldu. Kamplaşmalar başladı. Nihayet çeteleşme yoluyla fiili
iç savaş şartlarında mukavemet gösterdiler.
Bilinen adıyla,”tehcir” olayına
sebebiyet veren en önemli olay ise, yaşanan ihanetler ve katliamlara misilleme
yapılacağı kaygısıyla, devletler hukuku çerçevesinde göç başladı… Ermeniler bu
göçten etkilendiler. Bu doğru. Ama kalmaları kontrolsüz gelişen ve çok kan
akacağı muhakkak olan bir katliamı engelledi… Ermeniler kadar, Türklerde göçten
etkilendiler. Zira Ermenistan’da bulunan ve adlarına ülkemizde “revan
muhacirleri” denilen bir kesimde yerlerini-yurtlarını terk etmek durumunda
kalmıştır. Sayıları tehcire tabi tutulan Ermenilerden az değildir. Bu kesim
Kars’tan Muşa kadar olan bu günkü yerleşik halkı temsil etmektedirler. Ama bu,
hiç bahse konu edilmemektedir.
Ermeniler; devlet adamlarımızı,
diplomatlarımızı taamüden (planlayarak) katletmelerine rağmen, hiçbir katil
yargılanmamıştır. Hatta evrensel hukuka göre suç işlemelerine rağmen, ikiyüzlü
batı, hiçbir zaman hukuki süreci başlatmamıştır.
Taşnak ve Hınçak çeteleri rahat
durmamış, uluslararası ilişkilerimizde “diaspora” (ülke dışındaki Ermeniler)
vasıtasıyla, her zaman bu olayı kullanarak, hem Ermenistan ı zorda bırakmış,
hem de dış politikada ülkemizi batının hayâsızlığıyla baş başa bırakmıştır.
Peki, şimdi fiili durum nedir?
Karabağ ve Hocalı katliamlarında yakılan evlerden, hala yanık kokusu
gelmektedir. Hocalı da öldürülen, kadın, çocuk yaşlıların hunharca
öldürülmeleri, bütün canlılığıyla hafızalarda tazeliğini koruyor. Karabağ da
yerinden yurdundan tehcir ettirilmiş olanlar, hala sığıntı gibi
yaşamaktadırlar. Ve Azerbaycan uluslararası siyaset arenasında haklı davasında
yalnızları oynarken, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Ermenilerle anlaşma yaparak,
daha da yalnız kalmasını sağlamıştır.
Kamuoyunun ne olup ne bittiğini
bilmediği bir anlaşmayı apar-topar imzalayarak, bütün Türk milletini yaralayan
hükümet, bunu başarılı bir diplomasi gibi gösterme gayretindedir.
Üstelik Gürcistan, Ermenilere
sınırını kapatmış, her taraftan kuşatılmış Ermenistan ile eşit şartlarda masaya
oturan bir hükümet bu ülkede taviz ve teslimiyetle, işbirlikçi konumuna düşmüş
bir görüntü sergilemektedir.
Sonuç olarak, Ermenistan’dan,
Karabağ katliamı’nda savaş suçu işleyenleri bağımsız mahkemelere çıkaramadık.
İşgal edilen toprakları geri alamadık, Türkistan ile coğrafi olarak bağımızı
koparan işgal edilmiş yerlerden işgali kaldıramadık. Üstüne üstlük, Azerbaycan
dan aldığımız,doğal gaz eskisi gibi ucuza alınamayacaktır. En önemlisi de
Azerbaycan ile aramızın açılması ve güven bunalımı oluştu… AKP’nin halka bu
konuyu nasıl anlatacağı merak konusudur doğrusu…
Nesim YALVARICI

YORUMLAR